Mustafa AYDIN

KÜLTÜR MÜ İSLAM’I YAŞAMAK MI

Kültürlü olmak İslami yaşamaya engel oluyor düşüncesi insan manzaralarında karşılığını gösteriyor. O nedenle kültür mü, İslam’ı yaşamak mı sorusu zihinlerde yer buluyor.

Yaşadığımız şirk eksenli medeniyetin coğrafyasında bilme ile yaşamanın değeri karıştırılıp oluşturulan kaos ortamında avlanan Müslümanların hali ne yazık ki içler acısıdır. Farkında olmadan Müslüman kardeşini ötekileştirerek kendini ondan üstün görmeye başlama, dünyevileşmenin bir neticesidir. Oysa “… üstünlük takvadadır.”* Ayeti bir bilgi olarak değil de hayat rehberi olarak bir parçamız olabilseydi, fakir tanıdıklarımızdan, kültürsüz diye komşularımızdan rahatsızlık duymaz, bizler birer sevap kazanma vesilesi olarak görür, Allah’a yaklaşmanın bir vesilesi olarak şükür ederdik.

Kültürlü olmak, yaratılış gayemize, ebedi saadetimize bir katkı sağlar ise bir anlam ifade eder. Kültür bizi oldurmuyorsa, Cennete kondurmuyorsa, sonu hüsran olan bir kültür kibirlenmesi ne işe yarayacaktır, günahımızı artırıp ateşimizi çoğaltmaktan başka.

Bilme ile iktifa ederek yaşayan günümüz Müslümanları. Yapageldikleri hataları, işledikleri günahları “Allah af eder”** şeytanın aldatması içerisinde önemsemiyorlar. Oysa küçük günahlar, büyük günahlara götüren çok önemli şeytani tuzaklardır.

Çevresindeki kültür seviyesi düşük kişileri küçümseyerek kibirlenip Allah’ın gazabına uğramaktan korkmayan biz insanlar, bu tuzağa (Şeytan gibi) kendilerini kültürlü olarak görmelerinden dolayı düşmüyor mu? Oysa kibir ölçüsü olarak, kişinin kendisini diğerlerinden farklı olarak görmesi yeter de artar bile.

Müslümanca bakışın bir yansıması olarak “yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü” ifadesi önemli bir hayat tecrübesini aktarır bizlere.

İslami mefhumları hayatımızdan çıkarıp attığımızda, yerine şirkin iğrenç mefhumlarının girmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Şirk eğitim sisteminin getirdiği o şımarık kendini beğenmişlik hali ile ötekileştirmenin bir neticesi olarak yaşadığımız bu kendimizi beğenmişlik hastalığından kurtulmanın yegâne yolu, Allah’ın koyduğu kanunlara ya da bir başka ifadeyle fabrika ayarlarına yeniden dönmeyle gerçekleştirilebileceğini hatırlatmak isteriz azgın nefislerimize.

Kültürlü olmak başka, Müslümanca bir hayat sürmek başkadır.

Kültürlü olmak başka, Müslümanca bir hayat sürmek başkadır. Kültürlü bir Müslüman olarak Müslümanca hayat sürmesi ise bambaşkadır. İslami bir atmosferde yaşamayan Müslümanlar kendilerini diğer insanlardan üstün görüp kibir hastalığına yakalanarak helaka sürüklenmektedirler. Bu felaketten korunmanın yolu Müslümanlığı hayatımızın her anına ve her yerine yerleştirmekten geçer. Küçücük bir eksiklik bile bazen telafisi mümkün olmayan belalara sebep olabilmektedir.

“Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” ***hadisini hayatımızın rehberi yaptığımızda, yaşadığımız dünyanın, yaşanılası dünyaya nasıl dönüştüğünü göreceğiz hep birlikte. “İlmin bir kısmı cehalettir.”**** buyuran Peygamberimizin faydalı bilgiye işaret etmesi ne de güzel meseleyi özetlemektedir. Çorak gönüllerimize bir şifa olarak.

“Arabinin biri bir gün Rasulullah’ın  (sav)  yanına gelip, ondan ilimlerin garibini sordu. Rasulullah (sav) ona dedi ki: İlmin başında ne yaptın?

Arabi: İlmin başı nedir? Diye sordu.

Rasulullah(sav): Yüce Allah’ı tanıdın mı?

Arabi: Evet.

Rasulullah(sav):  Onun için ne yaptın?

Arabi: Allah’ın dilediğini.

Rasulullah(sav): Ölümü tanıdın mı?

Arabi: Evet

Rasulullah(sav): Onun için nasıl hazırlık yaptın?

Arabi: Allah’ın dilediğini. Diye cevap verdi.

Rasulullah(sav): Burada onları öğren, daha sonra yanıma gel sana ilmin garibini öğretirim.”*****

İslam kültürü, hayatı Cennete çevirir.

İşte hayatı Cennet tadında yaşatacak basit formül: Allah’ı tanı ve hayatının her anında ölümü düşünerek yaşa. O zaman haksızlık ve sevgisizlik ile kendini üstün görme, kibir ve diğer ruhi hastalıklardan korunmuş oluruz. Akifin dediği gibi:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”

Faziletli insanlar aynı zamanda kültürlü insanlar ise o zaman necip milletimiz gerçek kardeşliğe “İslam kardeşliği” ulaşmış ve asrın idrakine söyletmiş olur İslam’ı. Yoksa boyutsuz olarak yetiştirdiğimiz her insan, kendi cevherini parlatamamış maden gibi mutsuz ve umutsuzca beklemektedir.

“Rasulullah’a (sav)  gelip sorarlar. “Hangi amel faziletlidir?” cevap verir kutlu nebi (sav): “Yüce ve aziz olan Allah’ı bilmektir.” “Hangi ilmi kast ediyorsunuz?” diye sorulunca Rasulullah(sav): Yüce Allah’ı bilmeyi kast ediyorum.” İrtibatlı olmadığı düşünülerek yine denir ki: “Biz ameli soruyoruz, Siz ise ilmi söylüyorsunuz?” Rasulullah(sav): “Allah’ı tanımakla az bir amel fayda verir. Ama Allah’ı tanımadan işlenen çok fazla amel fayda vermez.” Buyurdu.******

İmam Gazali, İhya adlı kitabında “İyi insanlar Allah’ı tanıyarak O’ndan nasibini alırlar.” Demek suretiyle iyilik hareketinin, kültürün yönünü göstermektedir. Yaşadığımız toplumun “iyi tarafları var”lığı Allah ile olan münasebetimiz kadar olduğu pek aşikârdır.

Kültürlü kişinin öğrendiği ilimden faydalanması için elbette niyetinin sahih olması gerekir. Allah’ın rızası için olmayan ilim sahibine fayda vermez. Öyle ise önce niyetimizi düzeltmeliyiz. “Besmele her hayrın başıdır.” Sözü niyeti ifade ettiği unutulmamalıdır. Peygamberimiz (sav) Allah için öğrenilmeyen ilim sahibine yüktür. O nedenle niyet, her işte olduğu gibi ilim öğrenmede de Allah rızası için olmalıdır.

“Allah’ın rızası dışında öğrenilen ilim sahibine yüktür.”

Allah’ı tanımadan O’nun rızasını dilemek mümkün olabilir mi? İşte bu yüzden önce yaratan Allah’ı tanıyıp bütün plan ve programı o doğrultuda yapmalıyız ki öğrendiklerimiz bize fayda versin hem bu dünyada hem öte dünyada.

Öğrenilen bilgilerin kalıcı ve uzun süre faydalı olmasını söyleriz. Uzun süreli fayda ancak Allah’ın rızasını gözeten, cenneti hedefine koyan kişilerde gerçekleşebilir. Kültürün yansıması olarak güzel ahlak, öğrenilen ilmin bize fayda sağlamasının bir diğer olmazsa olmazıdır. “vardım ilim meclisine eyledim ilim talep, ilim şöyle dursun illa edep, illa edep.” Boşuna denmemiştir vesselam.

*Hucurat Suresi ayet: 13

**(Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah’ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın. Lokman Suresi 33. Ayet)

*** (Tirmizî, Daavât, 68)

****Ebu Davut

*****Ebu Naim, İbnus-Siani, Fethi Yeken-Davet ve Davetçinin Problemleri s.153

****** Fethi Yeken-Davet ve Davetçinin Problemleri s.154

0 0 Oy
Yıldız
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Düşüncelerinize önem veriyoruz. Lütfen yorum yapın.x
()
x

Mustafa AYDIN