Mustafa AYDIN

ÖRNEK EĞİTİMCİ ERBAKAN HOCA

Erbakan Hoca, Hz. Peygamberin eği­tim sünnetine uyan peygamber varisi gerçek bir muallimdi.

O okudu, yazdı, söyledi, yaptı ve gitti: O Erbakan’dı

Yirmi beş yıl önce okuttuğum bir öğren­cimle karşılaştık cami avlusunda, elimi öpmeye yeltendi, engel olamadım.

Tanıyamamıştım, kendisini tanıttı ve tarih öğretmeni olduğunu söyledi.

Yanımdaki diğer genç adama bendeniz­den bahisle, bazı hoş sözler sarf etti.

Daha sonra söz öğretmenliğe de gel­mişti.

Çok işime yaradınız öğretmenim dedi. Sınıfta ders anlatırken jest ve mimikle­rinizi yerli yerinde kullanmanız ile bana örnek oldunuz. Ben de çok faydasını gördüm, şeklindeki konuşması bu yazıyı yazmama neden oldu.

Öğretmenliği Erbakan Hocadan öğren­dim.

İyi bir izleyici sayarım kendimi. Gözlemlerimde fark ettiğim, Erbakan Hoca mükemmel bir eğitimci ve hatipti. Hitap ettiği topluluğun algısını daima açık tutmayı harika bir şekilde başarı­yordu. İletişim dili mükemmel. Lüzumsuz sözü yok. Kelime israfı bile yapmıyor. Daima bir gayeye matuf ve yeteri kadar.

Öğretmenlikle ilgili öğrendiklerimin pek çoğunu Erbakan Hocadan öğrenmiştim oysa, onu iyi gözleyen birisi olarak. Ben de O’na çok şey borçluyum, bir öğret­men olarak.

Size Erbakan Hocanın eğitimde, ileti­şimde kullandığı metot, yöntem, teknik ve stratejileri sadece hatırlatacağım. O yaşayan bir efsane idi, işini mükemmel yaptı ve geçti gitti bu alemden silinme­yecek güzel bir iz bırakarak.

Öğretmenlik sadece bilgi aktarmak değildir elbette. Bazen bir doktor şef­kati gerektirir. Bazen bir dost dokunuşu. Bazen bir yürek nağmesi kırık gönüllere.

Sadece söz değil, sözle ilettiğimiz duy­gudur, bilgidir, histir ve nihayetinde hakikattir.

Hepimiz biliriz “demir tavında dövülür” sözünü. Öğretmenlik tava getirmektir talebesini.

Demirden de zordur insanı tava getir­mek zira demirin tabiatı bellidir ve değişmez. Ama insan öyle mi, ânı bile âna uymaz iken mizacı farklı insan­ları aynı sınıfta aynı esnada tava getir­mek, işte öğretmen bu kişidir başarabi­len için. Kaygılardan uzak ama kaygıları hesaba katarak talebesini tava getiren öğretmen gerçek bir muallimdir.

İşte Erbakan Hoca böyle bir hocadır ve ondan alacağımız birçok ders olmasına rağmen benim bir öğretmen gözüyle O’ndan öğretmenlik mesleği olarak ala­cağım o kadar fazla örnekler var ki say­falar yetmez. Bu yazıda kendi gözlemle­rime dayalı olarak tespit edebildiklerimi yazmaya çalışacağım. Umarım haddimi aşmam.

Erbakan Hocamızı sayısız defalar dinle­dim. Hamdolsun, istifade edebildiğimi düşünüyorum.

Gördüğüm en önemli özelliği irticalen konuşmasıdır. Metin seslendirmesi yap­maz. Bu tabii olarak konuya tam hakimi­yeti gerektirir, O öyleydi. Kendime not: Çalışmadan öğrencinin karşısına çıkma!

Konuşurken ses tonunu bulunduğu ortama göre iyi ayarlardı, ses iniş ve çıkışlarına dikkat ederdi.

Ses demişken önemli bir konu da sesin doğru kullanılması ve doğru nefes almaktır.

Erbakan Hoca sesini doğru kullanan nadir öğretmenlerdendir.

Biliriz öğretmen hastalığı diye bir tabir vardır. Öğretmen hastalığı sesi yanlış kullanmanın bir sonucudur.

Bağırmaktan ses tellerinin tahriş olması sonucu sesin kısılması, “faranjitim azdı, faranjit oldum” serzenişleri hep bu sesi yanlış kullanımın olumsuz neticeleridir.

Kürsüde su kullanmazdı. Bunun sırrı sesi doğru kullanmaktır.

Erbakan Hoca konuşurken ne yapıyor?

Birincisi bağırmıyor, ses tellerini hırpa­lamıyor. Ya ne yapıyor, sesini yükseltiyor yani ses rezonanslarını kullanıyor. Kafa sesini kullanıyor böylece bağırmaya ihtiyaç duymadan sesi doğru kullanarak yüksek ses elde ediyor ve bunu sürekli kılabiliyor, sesi kısılmıyor.

Diğer bir husus ise doğru nefes aldığı ve su içmediğinden tükürük bezlerini çalış­tırmak sureti ile ağız ve boğaz kuruluğu­nun önüne geçerek ses tellerinin bozul­masını önlüyor, saatlerce konuştuğu halde sesin kısılması problemini yaşa­mıyor. Bu, işi bilen hocalar ve hatipler için önemli bir ayrıcalıktır.

Nezaket ve zarafeti üst düzeyde idi.

Zarifti, muhaliflerine bile nezaketinden hiç taviz vermiyordu. Muhalifleri Onun için; “nezaket abidesi” ifadesini kullan­mışlardır.

Beden dilini mükemmel kullanırdı.

Jest ve mimiklerini yerinde ve gayet iyi kullanırdı.

Hele kafasını sağa sola hareket ettire­rek “sizi gidi taklitçiler” demesini kana­atimce hatırlamayan olmaz! Elini adeta sunumunun bir görseli olarak daima kul­lanırdı. Parmağını işaret ettiği yön daima dikkat çekici olmuştur. Parmağa değil, parmağın gösterdiği hakikate odaklan­mak gereğini de hatırlatırdı. Meselenin şekil değil şuur olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamamızı isterdi. Bunu çeşitli örneklerle izah ederdi.

Örneklerini zaman ve zemine göre gün­cellerdi.

Muhataplarına göre ikna edici örnekler verirdi.

Tekrarlar yapardı ve tekrarları muhatap­larına göre seçer ve tekrar sıklığını ona göre ayarlardı.

Hep ümitvar olmuştur ve daima ümitvar konuşurdu.

Moral ve motivasyonu her zaman yüksek­tir. Tebliğde insan ayırımı yapmaz muha­tabının tüm insanlık olduğunu hem sözle söyler ve ona göre de davranırdı.

Bulunduğu iklim ve atmosfer hiçbir zaman ümidini kırmıyordu, daima ümit­var konuşuyordu.

Giyimine dikkat ederdi.

Muhataplarına verdiği değer giyiminden de hissedilirdi.

Eğitim öğretim metot ve tekniklerine vukufiyetini adeta görürdünüz, zaman zaman soru cevap metodunu da uygu­lardı.

Sabırlı ve hoşgörülü idi.

Sevecen ve beyefendi idi.

Zalimleri ve zulümlerini ifade ederken heybetli olup daima hakkı müdafaa ederdi.

Ayrıştırıcı değil birleştirici idi.

Sade bir dil kullanırdı.

Kelimeleri israf etmediği gibi muhatap­larının anlayamayacağı kelimelerden sakınırdı. Mekândakilerin anlayacağı kelimeleri tercih ederdi. Bilgiçlik tasla­mazdı. Derdi mesajın muhatap toplu­luğa tam ve eksiksiz ulaşmasını sağla­maktı.

Salondakilerle göz temasını kurar, göz temasını kesmezdi.

En ücra köşedeki dinleyici bile kendisine baktığını düşünürdü. Kalabalık toplantı­larda bile bu durum hissedilirdi.

Bulunmuş olduğu topluluğu azımsamaz iki kişi ile iki milyon kişi arasında konuş­masında bir heyecansızlık göremezdiniz.

Her durumda vazifesini tam yapmanın idraki ve şuuru daima gözlerinde hisse­dilirdi Erbakan Hoca’nın.

O’nun konuşmalarını yüz yüze ortam­larda dinlerken bir talebe ve bir muallim olarak dikkatle takip ederdim.

Dikkatleri üzerine çeker, dikkatlerin dağılmasını önlerdi.

Gerçekten bulunduğu ortamda dikkat­leri çok başarılı bir şekilde topluyor ve dikkatlerin zayıfladığı anda bazen bir soru, bazen bir hitap cümlesi, bazen bir fıkra, bazen bir hatıra, bazen bir sinema filminden bir kesit ile dağılan dikkatleri topluyordu. Dikkatlerin dağılmaya baş­ladığı anda bazen de topluluktaki bazı kişileri ayağa kaldırarak bir soru sorup salonu canlandırırdı.

Tekrarın gücünü kullanırdı.

Belirli zamanlarda “size ne anlatıyorum” “beni anlıyor musunuz?” “Şimdi size ne anlattım?” “Say bakayım” diyerek soruya muhatap olan kişi üzerinden salo­nun dikkatini çeker, salondakilerin tek­rar etmesini sağlar, böylece öğrenmeyi pekiştirirdi.

Yerel ağızları zaman zaman kullanarak hem dikkat çeker hem de kalıcı öğren­meyi sağlardı. Konuşmasının bir yerinde “abov” demesi hala hafızamda tazeliğini koruyor.

Konuşmalarında bulunanların Ondan muhakkak alacağı çok şeyler olur, dinle­yiciler çeşitli notlar alırdı.

Görsel öğrenmeye önem verirdi.

Tablolar ve grafikler Onun vazgeçilme­ziydi. İşte bir muallim olarak gönderil­dim buyuran Hz. Peygamberin eğitim sünnetine uymak işte tam da budur. Çağın vasıtaları ile öğrenme materyali hazırlayıp kullanmak: Hz. Peygamberin eğitim sünnetine uyan peygamber varisi gerçek bir eğitimci muallimdi, makamı âli ve ruhu şâd olsun.

Bir eğitimci olarak yukarıda ifade etmeye çalıştığım muallim Erbakan Hoca’yı, bize çok değerli bir miras olarak bırak­tığı ilimleri, fikirleri ve çözüm önerilerini aktardığı sunumlarını ihtiva eden video­larını izlediğimizde göreceğimiz daha da fazlasıdır, inanın.

0 0 Oy
Yıldız
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Düşüncelerinize önem veriyoruz. Lütfen yorum yapın.x
()
x

Mustafa AYDIN