Mustafa AYDIN

MAARİF VE TERBİYEDE MÜNEVVER ÖĞRETMEN

Bir şeyin kıymeti amacının kıymeti ile ölçülebilir.
“Bir öğretmenim vardı, üzerimde emeği çok büyüktür. Zamanında kıymetini bilemedim ama her karşılaştığımda hürmetle ellerinden öperim. Keşke onu zamanında anlayabilseydim, bana çok daha fazla şeyler katardı. Kıymetini bilemedik…” sözlerini duymayanımız yoktur.
Eğitimin önemli öznesi olarak öğretmen MEB’in yeni modelinde farklı bir yere oturtuluyor, görüntüsü verilmektedir. Öğretmenin sanatı, öğretme sanatı değişen zaman ve sistem içerisinde farklı niteliklere büründürülmektedir.
Eğitimde gaye önemlidir.
Eğitimin gayesi, her sınıf ve kademedeki insanların İslam nizamına (insan fıtratına) uygun olarak; ilmi alanda doğruyu bulup tercih eden, mesleki alanda faydalı olanı uygulayan, idari alanda adil davranan, güzel ahlak sahibi kâmil insan yetiştirmektir.
Eğiticinin gayesi, eğitilenin gayesi ve ebeveynin gayesi eğitimin neticesini belirler. Sistemin etkisi bu bileşenlerden sonra gelir. Test çözsün, derece yapsın diye okula gönderilen çocuktan mükerrem insan olmaz. Niyetin değiştirilmesi insani gelişim için esastır. Niyetimiz; çocuğumuz mükerrem insan olsun, olmalıdır.
Kimi eğiteceğiz?
İnsanı eğiteceğiz. İnsan nedir, eşrefi mahlûkattır. İnsanın gayesi nedir? Bu soruya verilecek cevaba göre eğitim farklılık gösteriyor, iki yöne ayrılıyor: 1- Maneviyatçı eğitim; ahireti hesaba katarak, her şeyi bu inanca dayanarak tanzim eden sistem. 2- Materyalist eğitim; ahiret inancı olmayan, nefse-hevâya göre yapılan eğitim. Burada uzun vadeli bir gaye yoktur, kişinin sadece dünyadaki yaşantısının daha iyi olması gaye edinilmiştir. Hedefler dünyacı, kısa vadelidir; ahiret hesaba katılmamıştır. Bu sistemde eğitimcinin örnekliği hesaba katılmaz.
Maneviyatçı eğitimde insanın ruhuna ve maneviyatına gıda verildiği gibi yüksek gaye olan ahiret saadeti ön planda tutularak dünya saadetini sağlayacak bilgiler de yeteri kadar verilir. Eşrefi mahlûkata, beden ve ruhtan müteşekkil olduğunun şuuru ile bedeni ihtiyaçların yanında ruhun ihtiyaçları da verilir. Ruhu ihmal saadet getirmez.
Nasıl eğiteceğiz?
“Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.” sözünü hepimiz biliriz. Yaratılış farklılıklarını gözeten ve geliştiren eğitim anlayışı ile çocuklarımızı eğitmeliyiz. İnsan fıtratına uygun eğitim kaçınılmazdır.
Gaye birliği, sevgi ve ilgi başlıca sermayemizdir. Bunlar sağlanırsa gerisi kendiliğinden gelecektir.
Burada eğitim özgürlüğü konusuna da değinecek olursak özel müfredatların önünün açılması zarureti ivedi görülüyor. Eğitimin tam ve kâmil manada özgür olması çok önemli bir insan hakkıdır.
Kim eğitecek?
Bakan Ziya Selçuk, “Öğretmen, şartlar ne olursa olsun çocuğun hakkını sorgusuz peşin olarak ödeyen kişidir” diyor.
MEB, eğer toplum yapımızla örtüşen bir eğitim sistemi oluşturmak istiyorsa önce insanı iyi tanımalı, sonra da toplum yapımıza uygun bir öğretmen yetiştirme projesine sahip olmalıdır.
Kısaca öğretmen, öğretendir. Öğretmenlik yüce bir meslektir. Diplomayla öğretmen olunamayacağı gibi diplomasız hiç olunamaz. Öğretmenliğin yaşı başı, emeklisi, genci, atanmışı atanmamışı, kadrolusu sözleşmelisi, ücretlisi, stajyeri olmaz. Kimimiz profesyonel, kimimiz de amatör öğretenleriz. Ve herkes herkese, her yaşta bir şeyler öğretiyor.
“Takma kafana, bundan sonrası için çalışırsın ve düzeltirsin. Üzülme, hiçbir şey senden değerli değil.” anlamına gelen bir söz ve bir bakış atabilen kişilere “öğretmen” deriz.
Öğretmen ruh sanatkârıdır, kalp mimarıdır. Öğretmen bilgi aktaran değil, bilgiye ulaşma yollarını gösterendir. Bildiği ile amel edendir; örnek alınacak şahsiyet, ilim yollarını gösteren, ahlak ve edep timsalidir.
Eğitim nedir?
Günümüzde eğitimin çeşitli tanımları yapılır, bunların otrak özelliği materyalist eğitimi içermeleridir. Bu tarifler genellikle muğlaklık içermektedir. Eğitimi tanımlarken maneviyatçı eğitim tarifini göz ardı etmememiz gerekir.
Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme; bireyin davranışlarındaki yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak ve isteyerek değişme meydana getirme sürecidir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür.
Maneviyatçı anlayışta eğitimin tarifi de farklılık göstermektedir: Her sınıf ve kademedeki insanların düşünce ve davranışlarında yanlışı değil doğruyu, zararlıyı değil faydalıyı, zulmü değil adaleti, kötüyü değil iyiyi seçip uygun vasıtalarla ameli meleke kazandırmaya yönelik planlı, programlı çalışma sürecidir.
Eğitim sadece sözleri dinleyerek gerçekleşmez; manayı anlayıp, öğrenip yaşayarak davranış değişikliği ile gerçekleşir. Çünkü sosyal davranışlar konuşarak gerçekleşemez, bizzat yaşamak gerekir. Ahlak, eğitimde bu bakımdan ayrı bir ehemmiyete haizdir. Ahlakın lafzını açıkladıktan sonra yaşayarak örneklendiğinde işe yarar hâle gelir. Aksi durumlar ise deizmi kaçınılmaz kılar.
Ahlaki dönüşüm ve sosyal davranış değişikliği kavramlara yeni ve doğru mana vererek gerçekleşmektedir. İslam yeni kavramlar getirmedi, mevcut kavramlara tevhid akidesine uygun yeni manalar yükledi. Peygamberimiz yeni nesli böyle yetiştirdi, geliştirdi.
Nefsini terbiye edemeyen neslini terbiye edemez.
Nefsini ıslah edemeyenin, kendine faydası olmayanın başkasına bir şey vermesi mümkün değildir. Öğretmen, her şeyden önce maddi ve manevi olarak kendini iyi yetiştirmiş olmalıdır. Ancak mesleki ve insani anlamda donanımlı bir öğretmen öğrencisine tam olarak rehberlik edebilir. Kendi yolunu bulamamış bir kimseden başkasına yol göstermesini beklemek beyhudedir.
Kendisi himmete muhtaç dede,
Bilmem ki kime nasıl himmet ede.
Öğretmenin görevi, kabiliyetleri ölçüsünde öğrencilerine ayaklarının ucundan gökler ötesine giden yolu göstermektir.
Öğretmen adeta gemiyi inşa ve ıslah ile görevlidir. İşin en zor kısmı, bu iki vazifeyi aynı anda yapmak durumunda olmasıdır. Bu zor görevin altından kalkmanın yolu, amacı doğru belirlemektir. Her öğretmenin sahip olduğu gemi, ona teslim edilmiş olan bireydir. Onu menziline selamete ulaştırmayı başaran öğretmen vazifesini yerine getirmiş demektir.
Nesli ıslah ile vazifeli olan öğretmenin ondan şikâyet etme hakkı yoktur. Öğretmen, çocukta var olan her türlü eksik ve kusuru tespit edip olumsuz örnekleri olumluları ile değiştirme konumundaki kişidir. Doktorun görevi hastadan ve hastalıktan şikâyet değil tedavidir. Öğretmenin görevi de kabiliyetleri ölçüsünde öğrencilerine ayaklarının ucundan gökler ötesine giden yolu göstermektir.
İnsanı bir kaba benzetecek olursak kabın kendisi de içerisine konulacak kadar önemlidir. İçerisine temiz şeyler koyulması elbette önemlidir. Ancak temiz şeyin konulacağı kabın temiz olması en az içine konulacak şey kadar önemlidir. İkisinden birinin kirli olması hâlinde kirlilik kaçınılmazdır. Biri ihmal edilirse diğeri de kirlenir.
Öğretmen yaratılmışların en şereflisi, müstesna bir cevheri işleyen müstesna bir cevherdir.
Öğretmen yaratılmışların en şereflisi, müstesna bir cevheri işleyen müstesna bir cevherdir. Başka bir meslekte girdi ile çıktının aynı ürün olduğu görülemez. Öğretmen ise insanı eğiten insandır. Her birine Allah farklı yetenekler vermiş, sanatkâr ise ham cevheri bulup çıkarıyor, işliyor ve şekillendiriyor. Onları işlemek liyakatli öğretmenlerin işidir. Gerçek öğretmenin işi müstesna varlıktaki cevherleri açığa çıkarmaktır, güler yüzle, gönül dilini kullanarak. O zaman çocuğun duygu ve sevgi boyutunu beslemiş oluruz.
Çocuğu insan yetiştirir, kurumlar yetiştirmez. Bizim kültürümüzde “… hocanın talebesi” denir, filan medresenin talebesi denmez. Okullar eğitimin ambalajı; dıştan görüntüsüdür. Münevver bir eğitimci çocuktaki hazineleri açığa çıkarır, sabırla işler ve toplumun istifadesine sunar.

5 1 Oy
Yıldız
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Düşüncelerinize önem veriyoruz. Lütfen yorum yapın.x
()
x

Mustafa AYDIN