Erbakan Hoca, Hz. Peygamberin eğitim sünnetine uyan peygamber varisi gerçek bir muallimdi.
O okudu, yazdı, söyledi, yaptı ve gitti: O Erbakan’dı
Yirmi beş yıl önce okuttuğum bir öğrencimle karşılaştık cami avlusunda, elimi öpmeye yeltendi, engel olamadım.
Tanıyamamıştım, kendisini tanıttı ve tarih öğretmeni olduğunu söyledi.
Yanımdaki diğer genç adama bendenizden bahisle, bazı hoş sözler sarf etti.
Daha sonra söz öğretmenliğe de gelmişti.
Çok işime yaradınız öğretmenim dedi. Sınıfta ders anlatırken jest ve mimiklerinizi yerli yerinde kullanmanız ile bana örnek oldunuz. Ben de çok faydasını gördüm, şeklindeki konuşması bu yazıyı yazmama neden oldu.
Öğretmenliği Erbakan Hocadan öğrendim.
İyi bir izleyici sayarım kendimi. Gözlemlerimde fark ettiğim, Erbakan Hoca mükemmel bir eğitimci ve hatipti. Hitap ettiği topluluğun algısını daima açık tutmayı harika bir şekilde başarıyordu. İletişim dili mükemmel. Lüzumsuz sözü yok. Kelime israfı bile yapmıyor. Daima bir gayeye matuf ve yeteri kadar.
Öğretmenlikle ilgili öğrendiklerimin pek çoğunu Erbakan Hocadan öğrenmiştim oysa, onu iyi gözleyen birisi olarak. Ben de O’na çok şey borçluyum, bir öğretmen olarak.
Size Erbakan Hocanın eğitimde, iletişimde kullandığı metot, yöntem, teknik ve stratejileri sadece hatırlatacağım. O yaşayan bir efsane idi, işini mükemmel yaptı ve geçti gitti bu alemden silinmeyecek güzel bir iz bırakarak.
Öğretmenlik sadece bilgi aktarmak değildir elbette. Bazen bir doktor şefkati gerektirir. Bazen bir dost dokunuşu. Bazen bir yürek nağmesi kırık gönüllere.
Sadece söz değil, sözle ilettiğimiz duygudur, bilgidir, histir ve nihayetinde hakikattir.
Hepimiz biliriz “demir tavında dövülür” sözünü. Öğretmenlik tava getirmektir talebesini.
Demirden de zordur insanı tava getirmek zira demirin tabiatı bellidir ve değişmez. Ama insan öyle mi, ânı bile âna uymaz iken mizacı farklı insanları aynı sınıfta aynı esnada tava getirmek, işte öğretmen bu kişidir başarabilen için. Kaygılardan uzak ama kaygıları hesaba katarak talebesini tava getiren öğretmen gerçek bir muallimdir.
İşte Erbakan Hoca böyle bir hocadır ve ondan alacağımız birçok ders olmasına rağmen benim bir öğretmen gözüyle O’ndan öğretmenlik mesleği olarak alacağım o kadar fazla örnekler var ki sayfalar yetmez. Bu yazıda kendi gözlemlerime dayalı olarak tespit edebildiklerimi yazmaya çalışacağım. Umarım haddimi aşmam.
Erbakan Hocamızı sayısız defalar dinledim. Hamdolsun, istifade edebildiğimi düşünüyorum.
Gördüğüm en önemli özelliği irticalen konuşmasıdır. Metin seslendirmesi yapmaz. Bu tabii olarak konuya tam hakimiyeti gerektirir, O öyleydi. Kendime not: Çalışmadan öğrencinin karşısına çıkma!
Konuşurken ses tonunu bulunduğu ortama göre iyi ayarlardı, ses iniş ve çıkışlarına dikkat ederdi.
Ses demişken önemli bir konu da sesin doğru kullanılması ve doğru nefes almaktır.
Erbakan Hoca sesini doğru kullanan nadir öğretmenlerdendir.
Biliriz öğretmen hastalığı diye bir tabir vardır. Öğretmen hastalığı sesi yanlış kullanmanın bir sonucudur.
Bağırmaktan ses tellerinin tahriş olması sonucu sesin kısılması, “faranjitim azdı, faranjit oldum” serzenişleri hep bu sesi yanlış kullanımın olumsuz neticeleridir.
Kürsüde su kullanmazdı. Bunun sırrı sesi doğru kullanmaktır.
Erbakan Hoca konuşurken ne yapıyor?
Birincisi bağırmıyor, ses tellerini hırpalamıyor. Ya ne yapıyor, sesini yükseltiyor yani ses rezonanslarını kullanıyor. Kafa sesini kullanıyor böylece bağırmaya ihtiyaç duymadan sesi doğru kullanarak yüksek ses elde ediyor ve bunu sürekli kılabiliyor, sesi kısılmıyor.
Diğer bir husus ise doğru nefes aldığı ve su içmediğinden tükürük bezlerini çalıştırmak sureti ile ağız ve boğaz kuruluğunun önüne geçerek ses tellerinin bozulmasını önlüyor, saatlerce konuştuğu halde sesin kısılması problemini yaşamıyor. Bu, işi bilen hocalar ve hatipler için önemli bir ayrıcalıktır.
Nezaket ve zarafeti üst düzeyde idi.
Zarifti, muhaliflerine bile nezaketinden hiç taviz vermiyordu. Muhalifleri Onun için; “nezaket abidesi” ifadesini kullanmışlardır.
Beden dilini mükemmel kullanırdı.
Jest ve mimiklerini yerinde ve gayet iyi kullanırdı.
Hele kafasını sağa sola hareket ettirerek “sizi gidi taklitçiler” demesini kanaatimce hatırlamayan olmaz! Elini adeta sunumunun bir görseli olarak daima kullanırdı. Parmağını işaret ettiği yön daima dikkat çekici olmuştur. Parmağa değil, parmağın gösterdiği hakikate odaklanmak gereğini de hatırlatırdı. Meselenin şekil değil şuur olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamamızı isterdi. Bunu çeşitli örneklerle izah ederdi.
Örneklerini zaman ve zemine göre güncellerdi.
Muhataplarına göre ikna edici örnekler verirdi.
Tekrarlar yapardı ve tekrarları muhataplarına göre seçer ve tekrar sıklığını ona göre ayarlardı.
Hep ümitvar olmuştur ve daima ümitvar konuşurdu.
Moral ve motivasyonu her zaman yüksektir. Tebliğde insan ayırımı yapmaz muhatabının tüm insanlık olduğunu hem sözle söyler ve ona göre de davranırdı.
Bulunduğu iklim ve atmosfer hiçbir zaman ümidini kırmıyordu, daima ümitvar konuşuyordu.
Giyimine dikkat ederdi.
Muhataplarına verdiği değer giyiminden de hissedilirdi.
Eğitim öğretim metot ve tekniklerine vukufiyetini adeta görürdünüz, zaman zaman soru cevap metodunu da uygulardı.
Sabırlı ve hoşgörülü idi.
Sevecen ve beyefendi idi.
Zalimleri ve zulümlerini ifade ederken heybetli olup daima hakkı müdafaa ederdi.
Ayrıştırıcı değil birleştirici idi.
Sade bir dil kullanırdı.
Kelimeleri israf etmediği gibi muhataplarının anlayamayacağı kelimelerden sakınırdı. Mekândakilerin anlayacağı kelimeleri tercih ederdi. Bilgiçlik taslamazdı. Derdi mesajın muhatap topluluğa tam ve eksiksiz ulaşmasını sağlamaktı.
Salondakilerle göz temasını kurar, göz temasını kesmezdi.
En ücra köşedeki dinleyici bile kendisine baktığını düşünürdü. Kalabalık toplantılarda bile bu durum hissedilirdi.
Bulunmuş olduğu topluluğu azımsamaz iki kişi ile iki milyon kişi arasında konuşmasında bir heyecansızlık göremezdiniz.
Her durumda vazifesini tam yapmanın idraki ve şuuru daima gözlerinde hissedilirdi Erbakan Hoca’nın.
O’nun konuşmalarını yüz yüze ortamlarda dinlerken bir talebe ve bir muallim olarak dikkatle takip ederdim.
Dikkatleri üzerine çeker, dikkatlerin dağılmasını önlerdi.
Gerçekten bulunduğu ortamda dikkatleri çok başarılı bir şekilde topluyor ve dikkatlerin zayıfladığı anda bazen bir soru, bazen bir hitap cümlesi, bazen bir fıkra, bazen bir hatıra, bazen bir sinema filminden bir kesit ile dağılan dikkatleri topluyordu. Dikkatlerin dağılmaya başladığı anda bazen de topluluktaki bazı kişileri ayağa kaldırarak bir soru sorup salonu canlandırırdı.
Tekrarın gücünü kullanırdı.
Belirli zamanlarda “size ne anlatıyorum” “beni anlıyor musunuz?” “Şimdi size ne anlattım?” “Say bakayım” diyerek soruya muhatap olan kişi üzerinden salonun dikkatini çeker, salondakilerin tekrar etmesini sağlar, böylece öğrenmeyi pekiştirirdi.
Yerel ağızları zaman zaman kullanarak hem dikkat çeker hem de kalıcı öğrenmeyi sağlardı. Konuşmasının bir yerinde “abov” demesi hala hafızamda tazeliğini koruyor.
Konuşmalarında bulunanların Ondan muhakkak alacağı çok şeyler olur, dinleyiciler çeşitli notlar alırdı.
Görsel öğrenmeye önem verirdi.
Tablolar ve grafikler Onun vazgeçilmeziydi. İşte bir muallim olarak gönderildim buyuran Hz. Peygamberin eğitim sünnetine uymak işte tam da budur. Çağın vasıtaları ile öğrenme materyali hazırlayıp kullanmak: Hz. Peygamberin eğitim sünnetine uyan peygamber varisi gerçek bir eğitimci muallimdi, makamı âli ve ruhu şâd olsun.
Bir eğitimci olarak yukarıda ifade etmeye çalıştığım muallim Erbakan Hoca’yı, bize çok değerli bir miras olarak bıraktığı ilimleri, fikirleri ve çözüm önerilerini aktardığı sunumlarını ihtiva eden videolarını izlediğimizde göreceğimiz daha da fazlasıdır, inanın.