Mustafa AYDIN

GÜNÜMÜZDEKİ EĞİTİM VE …

GÜNÜMÜZDEKİ EĞİTİM  VE …

Kimler için eğitiliyoruz ve ne/neler kazanıyoruz? Ya da materyalist eğitimle neleri kaybediyoruz? Sorusunu sormanın zamanı geldi de geçiyor, zira dünya imtihanı çok kısa ve telafisi yok.

Çocuklarımızı, geleceğimizi biz mi eğitiyoruz, yoksa… Niçin eğitiyoruz, bilmeden eritiyor muyuz? Görüleceği üzere hayli sorular var, henüz cevabını tam olarak veremediğimiz ve/veya vermediğimiz.

Eğitimin değeri üzerine birçok söz söyleyeni görüyor, işitiyoruz yetkili-etki(siz)li kişilerce söylenmiş olarak. Eğitimin değeri ürünün kalitesi ve değeri ile ölçülmeli oysa. Belki de bizim beklentimiz ile birilerinin beklentileri farklı, kim bilir? Biz bize ait olanı beklerken aynı ambalajla farklı bir şeyler mi sunuyorlar ve biz fark edemiyoruz. Sorular, sorular, sorular…

Eğitim ve kültür birbirleriyle yakından ilişkili olan iki kavramdır. Kültüre göre eğitim, eğitime göre de kültür şekillenmektedir. Eğitim Ertürk’e göre, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen değişme meydana getirme sürecidir. (1)

“Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı kültür ve maarif sahasında aranmalıdır. Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir. Onun için merhum Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan: “Bizim birinci meselemiz Maarif davamızdır.” demiştir.

Kişide olduğu gibi milletin yapısında da iki unsur vardır. Biri verasetle ecdattan getirdiği tecrübe ve kültür öbürü de eğitimle getirdiği eğilimdir. Ecdadın veraseti tarih şuuru içinde saklıdır. Eğitim ise maarifin hizmetidir.

Millî Görüşçüler olarak,

Talim ve Terbiye: İnsanın, yaratıldığı fıtratın muhafazası için doğumundan ölümüne kadar, İslam´ın temel esasları doğrultusunda itikatta, ilimde, akılda, din ve ahlakta, ibadet ve amelde, beden ve ruh sağlığında, sosyal hayatta, iktisatta, ekonomide, siyasette, hukukta; hidayet, feraset, dirayet sahibi salih kimseler olarak yetiştirilmesi, dünya ve ahiret saadeti için hazırlanması ilmi ve işidir.

Eğitimi her sınıf ve seviyedeki insanın düşünce ve davranışlarında, yanlışı değil doğruyu, zararlıyı değil faydalıyı, zulmü değil adaleti, çirkini değil güzeli, kötüyü değil iyiyi seçip uygun vasıtalarla ameli meleke kazandırmaya yönelik planlı programlı çalışma süreci olarak görüyoruz. Bu düşüncelerimizi dünya görüşümüze uygun olarak “Maneviyatçı Eğitim” olarak ifade ediyoruz.

Maneviyatçı eğitim: Peygamberlerin ve onlarla birlikte hareket eden mümin ve muvahhit terbiyecilerin esas aldığı eğitim metodudur. Maneviyatçı eğitimin hedefi insanı yaratıldığı gaye istikametinde eğitmek ve kendisi ve içinde yaşadığı toplum için faydalı bir kimse olarak yetişmesini sağlamaktır.

Bugünkü eğitim ise maneviyatçı eğitimin zıddına, fıtrata aykırı olarak Materyalist dünya görüşüne uygun Materyalist eğitim anlayışıdır.

Materyalist eğitim: Nemrutların, Firavunların, Ebu Cehillerin ve onların çizgisini benimseyen inkârcı ve müşrik terbiyecilerin esas aldığı eğitim metodudur. Materyalist eğitimin hedefi insanı yaratıldığı gayeden uzaklaştırarak inkârcı, müşrik, münafık ve dünyacı (seküler) kimseler olarak eğitmek ve dünya egemenlerinin hizmetkârlığını severek yapacak köleler yetiştirmektir.

“Hiçbir ana ve baba, çocuğuna
güzel bir terbiyeden daha iyi bir
miras bırakamaz.”
HZ. MUHAMMED (SAV)

EĞİTİM SİSTEMİMİZE BİR BAKIŞ

Dogmaya karşıyız deyip, materyalist doğmalara inandırılan ve bunlara bilim diyen bir eğitim sistemi kurgulanmış. Gerçekte bilimsel olmadığı gibi, tartışılmasını bile istemiyorlar. Ezberciliğe karşı olan ezberci öğretim sistemimizde bilgi yüklenmesi ağırlıktadır. Özellikle ilköğretimde, çocuk kendine, inancına yabancı ama yaygın olan bilgiden mesul tutulmaktadır. Kendi inançlarıyla çelişen bilgiler zorunlu olarak okutulmaktadır.

Bu yapılırken, İslam Dünyası neden geri kaldı, sorusu ile aşağılık kompleksi içerisinde haklı zemine oturtulmaktadır. Oysa bu sorunun cevabı basittir: İslami eğitimden uzaklaştırıldığı, eğitimsiz bırakıldığı ve ürettiği tüm değerler Batılı materyalist-emperyalist sistem ürünü insanlar tarafından yağmalandığı için geri bıraktırılmış İslam Dünyası. Dönmüş bize söz söylüyorlar, hâlbuki bu durum Batı’nın; Batılı emperyalist seküler/materyalist eğitim sisteminin sonucudur.

Tanzimat’tan Günümüze Eğitim

Tanzimat’tan sonra ülkemizde Batı’ya ve onun değerlerine bir yöneliş vardır. 1840-1900 yılları arasında Osmanlı toplumunda eğitimde Batılılaşma ve laikleşme adına çok önemli değişiklikler yapıldı.

1839’da ilk önce askeri sahada batılılaşmaya yönelik reform hareketleri daha sonra, eğitimde, adalet sisteminde ve bürokraside yapıldı. Ülkenin en önemli eğitim kurumları Batılılara teslim edilmesi çok kısa bir zaman sonra açık bir şekilde görülmeye başladı.

Batı’ya yöneliş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile hızla devam ettirildi.

“…1924 yılı, Türk eğitim sistemine pragmatik eğitim felsefesinin yansıması açısından çok önemlidir. Atatürk, 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla, Türkiye’de ulusal bir devlet kurma ve ulusal bir kimliğe sahip vatandaş yetiştirmek için eğitim sistemini yapılandırma işine girişmiştir. 8 Mart 1924’de Vasıf Çınar’ın Maarif Vekilliği döneminde John Dewey, Türkiye’ye çağrıldı. 1916’da Demokrasi ve Eğitim adlı kitabını yayımlamış olan Dewey; 1919’da İlerici Eğitim Derneği(Progressi veEducationAssociation) nin kurulmasıyla, felsefesini, Amerikan okullarında hissettirmeye başlamış ve eğitimde dünyaca ünlü bir otorite olmuştu.

Amerika’da Mr. Charles R. Crane’in aracılığıyla davet edilen Dewey, yaz tatilinden yararlanıp, 1924’te Türkiye’ye gelerek, 21 Temmuz-16 Eylül arasında Türk eğitim sistemini incelemiştir. Türkiye’de yaklaşık iki ay kaldı. Enver Behnan Şapolyo ve Nakiye Hanım, kendisinin mihmandarlığına getirildi. 22 Ağustos 1924’te Türkiye Muallimler Birliği, Ankara’da büyük bir kongre yaptı. John Dewey’nin de katıldığı bu toplantıda Gazi Mustafa Kemal Paşa kendisiyle uzun uzun görüşmüştür. Atatürk, 28 Ağustos 1924’de Ankara’da Muallimler Birliği Genel Kongresi dolayısıyla, Maarif Vekili Vasıf (Çınar) Bey’in verdiği yemekte yaptığı konuşmada şöyle diyordu;

“ Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı sûretle, bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyesinin amelî olması mühimdir. Memleket evlâdı her tahsil derecesinde iktisadî hayatta âmil, müessir ve muvaffak olacak sûrette techiz olunmalıdır”.

Atatürk’ün; bu söylevinde pragmatizmin terminolojisini kullandığı dikkati çekmektedir.”(2)

Eğitimde dil zenginliğinin önemi bilinirken, bir gecede dilsiz bırakılan uygulama ne/neler kazandırmış olabilir, belki de neler kaybettirmiştir, kaybettiklerimizi bile bilemeden.

“Hüküm ve muhakemenin terakkisi lisanın teşekkülüyle artar.”(3)  

Dünyada dil zenginliği kelime açısından, birincisi Arapça ikincisi Fransızca üçüncüsü İngilizce olmasına rağmen İngilizce’ den Türkçe ’ye tercümede ne kadar zorluk çekildiği malumdur. Çünkü Türkçe ’deki bir kelime, az bir nüansla İngilizce’ de 60-70 kelime karşılığıdır. Bu da bizim öz Türkçe adına dilimizin ayıklama adına doğurduğu zorluklardandır.

Eğitim görmüş bir İngiliz, Shakespeare’in ve en azından 1800’lerde yazılmış eserlerin dilini rahatça anlarlarken; 1900’lerde Türkçe olarak yazılmış eserler bir Türk vatandaşına yabancı gelmektedir.

Bizde böyle olurken, bütün bunlara rağmen Batı’da yeni bir arayış tamamen yok değil.

EĞİTİM DÜNYASINDA FARKLI EĞİTİM

“Japonya ve Almanya birçok konuda A.B.D.’den daha ileri seviyededirler. A.B.D. binalara ve yönetime daha fazla para harcarken, Japonya ve Almanya Yönetim ve binalardan ziyade, öğretmen maaşlarına daha fazla ödemekte. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi!

Osmanlı medreselerinde hocalara ayda 50 ile 100 akçe talebelere de 7 akçe burs verip sosyal hayatlarını garantiye almıştır. Bütün eğitim elemanlarının yeme ve içmeleri bedavaydı. (O devirde birkaç akçe ile bir koyun alınmakta idi. Bugünle kıyasını varın siz yapın.)

Ayrıca eğitim sistemleri kaliteli olan ülkeler, öğrencileri daha fazla tutarlar. Mesela, Japonya’nın öğretim süresi bir yılda 240 gün, Almanya’da 210 gün, Türkiye’de ise yaklaşık 180 gündür.

Dünyada matematik öğretiminde en iyi olan Hollanda’da farklı ve ilgi uyandırıcı yapıdaki cisimler derste kullanılır. Gerçek dünyadaki cisimler derste de kullanılır. Çocukların öğrendikleri şeyler onların hayatlarıyla bağlantılıdır. Bilimi, teknolojiye aktarmada en iyi olan Japonlar, diğer ülkelerle kıyaslandığında, avukattan, hukukçudan fazla mühendis ve teknik eleman yetiştirirler.

Japonlar Osmanlıların Enderun mektebindeki uygulama ağırlıklı eğitimi benimseyip tatbik etmektedir. Yeni Zelandalılar okuma ve anlama kabiliyetini en iyi gerçekleştirenlerdir. Yeni Zelandalıların bu metodu, Osmanlı medreselerinde tatbik edilen metottur.

Öğretmen eğitiminde en başarılı olan Almanya’da öğretmenler, rahat şekilde orta sınıf seviyesinde maaş alırlar ve haklar verilir; ağır bir eğitimden geçirilir. Mesela, Almanya’da bir müzik öğretmenin müzikte veya İngilizce ’de master alması mecburidir. Enderun mektebi Osmanlı’daki üstün beyin gücünün eğitimi için kurulan 21. Asra girerken, ülkelerin benimsediği, hedeflediği eğitim modelinin pek çok yönünü ihtiva eden eğitim müessesesidir. Yeni Zelandalıların örnek aldığı eğitim sisteminde öğrenciler yaşlarına göre değil, ilerleme hızlarına, anlama ve kavrama seviyelerine göre gruplandırılırdı. Sınıflar 15’er kişilik olup, her 15 kişiye bir sınıf öğretmeni atanırdı. Yine Yeni Zelandalılara belletmen sistemini Enderun Mektebinde 10 kişilik öğrenci gruplarına öğretmenden ayrı olarak Lala (rehber) verilirdi. Lalalar kıdemli ve başarılı öğrenciler arasından seçilirdi.

İngiltere’de devlet okullarının yanında en az onlar kadar yaygın özel okullara çocuk 7 yaşında alınır, lise bitinceye kadar da bu okullarda yatılı kalınır. Buradan mezun olanlar da ülkeyi yönetir. İdarecilerin % 80’i bu okullardan mezundur.”( 4)

Dünya farklı arayışlar içerisine girmişken, biz farklı yanlışları arar gibiyiz! “Türk eğitim sisteminin sorunu teknoloji değil. Bizim teknolojiden önce öğretmene yatırım yapmamız lazım. Akıllı tahtadan ziyade akıllı öğretmen öne çıkmalı.”(5)

Harf öğretenin kölesi olunacak, fatihler yetiştirecek, vasıflı muallimleri yetiştirecek bir sistemi neden terk ettiğimizi düşünmeliyiz. Var olan doğruları bırakıp, yanlışa koşmak niye?

BATI’DAKİ İLMİ GELİŞMELER VE BİZ

Bugün Batı dünyası, Düşünce ve fikir bakımından kriz dönemi yaşamaktadır. Bilim ve din arasındaki 150 yıllık mücadelenin artık sona erdirilmesi gerektiği inanç ve bilginin insanın iki temel ihtiyacı olduğu hususlarında pek çok Batılı bilim adamı ve düşünür kampanya başlatmış bulunmakta. Oysa 1920’li yıllarda Avrupa’da moda olmuş dinin ve inancın gereksiz ve manasız olduğunu ileri süren ‘Mantıki Pozitivizm’ isimli materyalist bilim felsefesi gözlüğü ile yıllardır Türkiye’deki Müslümanları değerlendiren bir grup aydın, özellikle okumuş insanların dine alaka duymaya başlamasını ve dindarlaşmasını mantıki pozitivizm felsefesi çerçevesinde anlamıyorlar. Gerçekte mantıki pozitivizm Hıristiyanlığa karşı bir cevaptır. Oysa bizim aydınımız Batıda Hıristiyanlık için verilen hükümleri, memleketimizde İslamiyet üzerinde infaz ettiler.

Batının yanlışına bizim doğrularımız heder edildi. “Çocuk aile muhitindeki birbirine uymayan hadiseleri, yalancılıkları hissetmekten hali değildir.”(3) Ne kadar net, anlamlı bir teşhis ve yol gösterici bir değerlendirme. Bize ait ve bizim değerlerimizle. Nasihat edecek adama değil, örnek olacak adama ihtiyacımız varken batılı ahlakı bozuk, yaşantısı yanlış örneklerle dolu ve değerleri yabancı eğitimciler neden?

Batı’nın Bilim ve Teknolojideki seviyesine niçin ulaşamıyoruz? Yaklaşık 150 yıldır Batı ile sıkı bir alışveriş içinde bulunuyoruz. Batı’da balık yemeyi öğretmişler gönderdiklerimize, balık tutmayı değil, orada sistem hazır. Gönderdiklerimiz ülkemize gelip göreve başladıktan sonra, Batı’da başarılı sonuçlar elde ettiği sistemi kuramadığından, ortamı ve ilmi araştırma atmosferini bulamamakta; üç beş yıl içinde araştırma, okuma aşk ve şevkini kaybederek rutin şekilde dersini veren sisteme adapte olmuş biri veya o üniversiteyi terk edip zengin olma yollarını araştırmaktadır.

EĞİTİM NASIL OLMALI?

İnsanın çevresine karşı organik ve sosyal intibakının şeklini istek, hedef, engel arasındaki karşılıklı münasebetler belirler. Bunun için başta isteği değerlendirmek, onun önemini ve karmaşıklığını fark edebilmektir. Bu ancak Allah’ı tanımakla olur. Çevreyi tanımaya evet ama çevreyi de yaratanı tanımamak nasıl bilimsel olabilir? İstemek ve istenmek önce, ancak istemeyi ve istenmeyi yaratanı fark edebilmekle olur. İnsan vazifelerini öğrenirken ve yaparken karşılaşabileceği problemleri çözme ile ilgili vakaları öğrenmesi problem çözmeyi kolaylaştırmaktadır. ‘Karar vermeden önce düşün, sonra kararını ver.’ tembihi göz önüne alınarak istekleri yerine getirmeden önce, o istekle alakalı bütün malumatları gözden geçirmeli, varsa tecrübeleri dinlemeli ve diğer ihtimalleri düşünüp tartmalı ve ona göre, o isteği yerine getirip getiremeyeceğine karar vermeli. Ne yapılmış? Bir örnek yeterlidir.

“Aslında ilköğretim tarih programına ilişkin ilk değişiklik 1924 tarihinde yapıldı. Eski tarih programı, İslâm ve Osmanlı tarihine önem verirken, yeni programda genel Türk tarihine daha çok yer ayrılmıştı. İslam tarihinde Dört Halife Devri “İslâm’da Cumhuriyet” başlığı altında verilerek, yeni rejim ile İslâm arasında bir bağ kurulmaya çalışıldı.”(2)

Görüleceği üzere İslam her alanda
olduğu gibi eğitim hayatından da
çıkarıldığından; İslam’ı yaşamak
için eğitim verilmezken. İslam’ı
rejimin bir payandası olarak
kullanma anlayışının sonucu
olarak günümüzdeki istenmeyen
olayları yaşıyoruz.

SONUÇ

Eğitimde İslam’ın İlk Sıraya Konmasının Önemi

Eğitim ve öğretim müfredatları İslam’a uygun yeniden hazırlanır. Öğrencinin yaşı, çevresi, ilgi alanları bu sistemde önemlidir. Öğrenciye verilecek bilgiler, öğrencinin daha önceki eğitimine, nasıl yetiştiğine ve onun şartlarına uygun hazırlanır. Kısaca eğitim İslam ile çatışmaz ise olumlu sonuç elde edilebilir.

KAYNAKÇA:

1- http://www.ppd.com.tr/kaynaklar/1-egitim.html

2- JOHN DEWEY VE TÜRKİYE’DE İLKÖĞRETİMDE TARİH ÖĞRETİMİ (1923-1930), Bahri ATA Abant İzzet Baysal Ü.

3- ÇOCUK RUHU, İbrahim ALAADDİN, Maarif Vekâleti Basımevi İstanbul / 1927

4- EĞİTİME FARKLI BİR BAKIŞ, Selim AYDIN ISBN: 975-7744-28-X

5- ESAM Konuşması 16.01.2013, Prof. Dr. Ziya SELÇUK  

0 0 Oy
Yıldız
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Düşüncelerinize önem veriyoruz. Lütfen yorum yapın.x
()
x

Mustafa AYDIN