Narsizim nedir? Sebepleri nelerdir?
Narsizm bir hastalık değil, kişilik bozukluğudur. Halk ara-
sında büyüklük hastalığı olarak da tanımlanır. Ama narsizm
kişilik bozukluğu, içerisinde beş tip kişilik bozukluğu dedi-
ğimiz empati duygusunun yoksun olduğu kişilik kümesine
girer. Yani ana özelliği empati duygusunun yoksunluğudur.
Bu kişide büyüklük duygusu vardır. İkinci ana özelliğinde
de başkalarını anlayamama vardır. İşte bu empati yoksun-
luğudur. Üçüncüsü de başkalarının değerlendirmelerine
karşı aşırı duyarlılık vardır. Mesela eleştiri gibi. Bu üç özel-
lik varsa bunlar narsizmin ana çatısını oluşturur.
En birincil narsizm çocuklardır. Çocukların narsizmine pri-
mer narsizm deniyor. Çocuklar dünya kendi etrafında döner
zannederler ve özellikle sevgi yatırımını kendilerine yap-
mışlardır. Narsistlerin de özelliğidir. Sevgi yatırımını ken-
dine yapmıştır. Bu nedenle en büyük organları egolarıdır.
Çocuk da aynı öyledir, doğduğu zaman sevgi yatırımını ken-
disine yapmıştır. Çocuk büyüdükçe her şeyi öğrenmeye açık
doğduğu için içindeki dürtülere göre hareket ediyor. Başka
bir şey de bilmiyor. Kendisi ve güven veren, bakım veren
kimse dünyada ikiye ayırıyor. Ben ve bakım verenim diyor,
anne diyor. Onunla bir bağlanma ilişkisi kuruyor. Güvenli
bağlanma ilişkisi kurarsa kişi büyüyor. Çocuktaki primer
narsizm ailenin, çevrenin, kültürün etkisiyle yavaş yavaş
kuralları, sosyal normları, ahlaki normları öğrenerek nar-
sizm bir şekilde onun için yaşam enerjisi haline dönüşü-
yor. Yani narsizm aslında kişinin yaşam enerjisidir. Çocukta
yani… Yaşam enerjisi olmayan bir kimse depresyona girer
zaten. Yaşama ilgisi olmaz, hayata ilgisi olmaz, bir şeye
ilgisi olmaz. Yaşama sevinci gitti dediğimiz şey aslında dep-
resyona giren bir kişi kendisini bile sevmez artık. Onun için
yaşama enerjisi vardır. Yaşama enerjisi kötüye kullanıldığı
zaman sadece kendi dünyasına indirgediği zaman yaşama
enerjisini ki buna sevgi enerjisi de denebilir. Bu ener-
jiyi sadece kendi egosuna yatırım yaptığı zaman narsis-
tik kişilik bozukluğu ortaya çıkıyor. Ama bu yatırımı büyü-
dükçe çevresine yapıyor, ailesine yapıyor, topluma yapıyor.
Ülkesine yapıyor, insanlığa yapıyor, yaratıcıya yapıyor. Bu
şekilde narsistik yatırımını doğru şekilde yapan kimse nar-
sizmini yönetiyor. Yani narsizm içimizde vahşi bir at gibidir.
Bu vahşi atı iyi terbiye edersek bizi ama-
cımıza götürür. İyi terbiye etmezsek ne
olur? Bencilliğin derelerinde bize yolu-
muzu kaybettirir.
Ben merkezli, fayda odaklı yetiştirilen
kişilerin narsistleşme riski nedir?
Narsist kişilerin narsisizmini en çok bes-
leyen şey insandaki hesap verme duy-
gusunun olmamasıdır. Yani bir çocuk
büyürken anneye hesap verme, babaya
hesap verme daha sonra büyüdükçe
topluma hesap verme, okulda öğretmene hesap verme.
Sınav olma, sınavda hesap verme hayatta sosyal kural-
lara, normlara göre sınırlı hayattaki kuralları ve sınırları
belirleme. Daha sonra böyle durumda işte üç türlü ada-
let vardır. Bu adalet kavramı narsistlerde gelişmiyor. Hak
duygusu, adalet duygusu kendilerine yönelik oluyor. Hesap
verme duyguları, ben kimseye hesap vermem diye düşü-
nüyor. Bu hesap verme duygusu da bir müddet sonra bu
pozitivist seküler eğitim, insanda her şey bu dünyadadır
insana inorganik maddeler var etmiştir. İnorganik madde-
ler hesap sormadığına göre sen kanunlara karşı sorumlu-
sun. Uymazsan bedelini ödersin. Sosyal, toplumsal norm-
lara karşı sorumlusun. Topluma uyum sağlamazsan zarar
edersin, kaybedersin. Kendi çıkarına uymazsan ama kendi
vicdanına karşı sorumluluk duygusu çünkü vicdan bir duy-
gudur. Narsistlerde vicdan duygusu kendilerine yöneliktir.
Bu narsistler menfaat odaklı bir narsist ise mesela vicdanla
vicdan örtüşür rahatlıkla. Çünkü narsistlerde eğer hesap
verme duygusu varsa vicdanlarında bir jüri varsa, vicdanla-
rında iç bekçi varsa, narsistler de bu durumda hesap verme
duygusu taşıyorlar. Bu narsizmi kontrol eder.
Narsist kişilerin yetişmesinde Pozitivist Seküler eğitim
sisteminin etkisi var mıdır?
Eğer pozitivist eğitim, insandaki vicdanı sorumluluğu, ahlaki
öğretiyi öğretmiyorsa yani insanda ahlaki kötülüğe neden
oluyorsa pozitivist seküler eğitim narsizmi besler. Ama pozi-
tivist seküler eğitimde utanma duygusu çok önemli. Mesela
Japonlar bu utanma duygusuyla kendi kültürlerini devam
ettiriyorlar. Bu duygu nedeniyle toplumsal bir suç işledik-
leri zaman intihar ediyorlar. Yani yasal bir engel olmadığı
halde kendilerini bir köprü inşaatında hata yaptım diye
kendine kendi harakiri yapabiliyor.
O utanma duygusuyla ilgili. O sosyal
normlarla oluşmuş. Bu vicdani norm-
larda mesela eski Yunanistan’da antik
çağdaki Yunanlılarda, Isparta’da hırsız-
lık yapmak, yakalanmadıkça serbest.
Onun için antik cahiliye dönemi deni-
yor. Orada hırsızlık yapmak serbest.
25 yaşına kadar insanların elbisesiz
dolaşması tavsiye ediliyor. Estetiksel
görsel zevkin tatmini için. Öyle bir şey,
yani burada o zamanki yer yüzü tanrı-
ları denilen o şeyin Olimpiyat o ne? Olimpos Dağı’nın tan-
rıları o şekilde ortaya çıkmış. Zeuslar, Atenalar vesaire… Bu
şekilde ortaya çıkıyor. Yani insandaki bu arzu ve dürtüleri
kavramsallaştırma, sembolize etmişler. Onlara tapar hale
gelmişler. Kendi antik çağ felsefesini oluşturuyorlar.
Şimdi bu dönemde hesap verme duygusu olmayan kül-
türlerde narsizm başını alıp gider. Yani burada kritik
kelime insanın iç hesap verme, topluma hesap verme,
yasalar karşısında hesap verme duygusunun varlığıdır.
Onun için ahlaki kötülük tanımında bazı kişilerde ken-
disinin iç vicdani hesap verme duygusu satın alınabilen
bir duygu haline geliyor. Yani vicdani hesap verme duy-
gusu eğer görünmeyen yüksek bir güç, yüksek bir iradeye
bir inanç yoksa ve öldükten sonra hesap verme duygusu
yoksa bir insanda, o insan şartlar oluştuğu zaman yalan
söyleyebiliyor. Şartlar oluştuğu zaman narsistik şekilde
davranabiliyor. Mesela bir savaşta şehit olmak istemez.
Niye? Yani tek sermayesi ömrü olan bir insan, ölümden
sonra hayata inanmayan bir insan savaşta sıkıştığı zaman
şehit olmaz. Şehitlik düşüncesi olmadığı için savaşmaz.
Savaşmıyor. Seküler eğitimin en büyük riski, insanlarda
savaşma korkusu ortaya çıkıyor. Çünkü ölüm korkusu
ortaya çıkar. Çünkü ölümden sonraki hayatla ilgili bir ina-
nış yoktur. Onun için seküler eğitim sadece dünya hayatı
var gibi gösterilen eğitimdir. Ve narsisizmi besler. Yani
şu anda küresel olarak narsisizmin yaygınlaşmasının en
büyük sebebi insandaki hesap verme duygusunun eski
yıllara göre hızlı azalması. Özgürlüklerin sorumsuzluk gibi
algılanması. ‘Ben dünyaya bir defa geldim canım istedi-
ğimi yapacağım.’ diyor.
Ben hiç unutmam bir genç vardı, madde kullanıyordu.
Eğitimli bir genç, üniversitede okuyor. Anne baba yüksek
bürokrat. Kendisine sordum, ‘Bu maddeyi ailen istemiyor, bu
aynı zamanda suç ve senin geleceğin için de riskli bir şey. Niye
kullanıyorsun?’ diye. ‘Ben dünyaya bir defa geldim. İstediğimi
yaşamayacaksam niye yaşayayım ki?’ dedi. Tamamen haz
odaklı. Yani haz odaklı sistem hesap verme duygusunu, vic-
dani normları zayıflatıyor çünkü ben merkezci oluyor. Benim
hoşuma giden iyidir, hoşuma gitmeyen kötüdür. Canımın
istediği iyidir. Canımın istemediği kötüdür deyip modernizm
iyi, doğru, güzel kavramlarını değiştirdi. Modernizmin değiş-
tirmesinin en büyük sebebi bütün dünyada pozitivist eğitim
sistemleridir. Yani insanın şöyle bir ideolojisi oluşmuştur.
Bu Nietzsche’nin görüşüdür. Nietzsche diyor ki; ‘İnsan birey-
sel çıkarı için oluşan bir varlıktır. O halde toplumlarda çıkarı
için çalışan insanlardır. Çalışan kurumlardır toplumlarda.
Herkes kendi çıkarı için çalışmalıdır.’ diyor. Hitler bunu alıyor,
‘O halde biz kendi ırkımızın çıkarı için çalışmalıyız.’ diyor ve
İkinci Dünya Savaşı’nın doktrinini oluşturan Nazi doktrinini
ortaya çıkarıyor. Nietzsche’nin sözünden referansla bunu
yapıyor. Bu nedenle bu çok anlamlı yani insanın bu küresel
ahlakını değiştirmiştir. Nietzsche’nin bu ve o çağda sadece
Nietzsche değil, o çağdaki bütün felsefi akımlar sekülarize
ettiği için insanlığı yakalanmadıkça hırsızlık serbesttir diyen,
piyasanın ahlakı yoktur diyen, zayıf insanların yaşlı insanla-
rın topluma artık faydası yok onlar ölmelidir diyen… Mesela
Nietzsche’nin yaklaşımıdır ki, ‘Yardımseverlik işletme maliye-
tini artırır.’ diyor. Yani hep insanlara, hastalara, zayıflara niye
yardım edelim ki? Bırakalım ölsünler diyen yaklaşıma sebep
oldu. Bu yaklaşım tabi şu anda çok sorgulanıyor. Ama böyle
bir seküler sistemin, seküler eğitim sisteminin kötü sonuçla-
rını görmeye başladık diyebiliriz.
Ahlaki çöküntü narsizmi tetikliyor mu?
Narsist kişilerin ahlakı kendine yöneliktir. Dünya’nın ona
özel olduğunu hisseder. Mesela narsizmin hayal dünyasında
ne vardır diye düşünürsek, narsist bir insanın hayal dünya-
sında güç, şöhret, makam, hâkim olmak ve şehvet vardır.
Yani para vardır, zenginlik vardır. Hep bu gibi özellikler var-
dır hayal dünyasında. Onun hayal dünyasında insanlara fay-
dalı olmak, insanın yüksek toplumsal faydası için çalışmak
gibi bir hayal dünyasında yoktur narsistlerin. Hayal dünyası
böyle olan birisi, bu ahlaki olarak kötüdür. Çünkü bu kişi-
ler hep kendi çıkarına çalışır. Bir evde bile eşini, çocuğunu
sömürür. Bulunduğu yerde herkesi sömüren kişilerdir. Yani
narsisizm sömürgeciliğin ahlaki boyutunu oluşturur. Onun
için narsist bir kimse sömürgeci ahlaktaki bir kimsedir. Ve
kötücüldür. Onun için narsizm ve kötücülük kardeştir. Yani
ahlaki çöküntü narsizmi tetikliyor.
Toplumsal ahlak ile ferdi ahlak çelişkisi insanda nasıl
bir davranışa neden olur?
Toplumsal ahlakla bireysel ahlak arasında çelişki olduğu
zaman kişi bunu sorgulaması gerekiyor. Yani hangisinin kendi
arasında iyi, güzel, doğru, yanlış normları oluşturup toplumsal
veya topluma ters düşerek ahlaki normlarını da oluşturabilir
şeklinde değerlendirmeli. Yani toplumu, kendi ahlaki norm-
larını değiştirmeye de çalışabilir. Bunun için burada evrensel
ahlaki normların baz alınması gerekiyor. Yayınlanan evren-
sel ahlaki değerler manifestosunda sana yapılmasını iste-
mediğin şeyi başkasına yapma gibi yaklaşım var. Bu normlar
genel normlara uygun mu değil mi ona bakması lazım kişinin.
Toplumsal normlar eğer bulunduğu toplumun normu, evren-
sel değerlere aykırıysa böyle durumlarda kişinin gerekçele-
riyle birlikte toplumsal normları sorgulaması lazım.
Narsizmin eğitimi nasıldır?
Terbiyenin iki ayağı var. Biri eğitim, biri öğretim. Yani ter-
biye tahsil olarak düşünürsek, terbiye davranışların gelişti-
rilmesi eğitimidir. Tahsilde bir şey kişinin öğrenim bilgilerin
artırılmasıdır. Yani toplumsal bir mahsulat ortaya çıkara-
bilme özelliğidir kendisini geliştirerek. Bu nedenle bu ikisi
talim ve terbiye olarak geçiyor. Ahlak ilişkisi tabi. Terbiye,
kişinin kendi davranışlarını eğitmesinden geçiyor. Eğer
terbiyeden kastedilen buysa, kişinin davranışlarını eğit-
mesi, kişinin davranışsal normlarının oluşturulması demek.
Nerede duracağını bilmesi, nerede nasıl oturup kalkacağını
bilmesi, herkesin güldüğü zaman da gülebilmesi, herke-
sin üzüldüğü zaman da üzülebilmesi yani toplumla uyumlu
olabilmek. Yani insan toplumsal bir varlık olduğu için bu
gerekli bir şeydir. Herkesin ağladığı bir ortamda gülerseniz
aykırı kalırsınız. Onun için kişinin sosyal ve duygusal bece-
rilerinin gelişmediği bazı hastalıklar var. Mesela Asperger
sendromu, non-verbal iletişim bozukluğu gibi rahatsızlıklar
var. Onlarda kişi sosyal ve duygusal becerileri öğrenemi-
yor. Matematiksel, mantıksal zekâsı çok yüksek olabiliyor.
Hatta bu kişiler dâhi olabiliyor ama sosyal olarak becerik-
siz olabiliyor. Onun için burada kişinin kendisini bir heykel-
tıraş gibi işleyebilmesi, kendi iç dünyasını keşfedebilmesi
önemli. Onun için Osmanlı döneminde dergahlar varken
ilim öğrenmek için dergahlara gidenlere önce edep derler-
miş. Önce davranış eğitimi, sonra ilim öğrenmek. Davranış
eğitimi olmayan bir kimse ilim öğrenmez ise ilim öğrenirse
o ilmi kötü amaçla kullanabilir. Kendi çıkarına kullanabi-
lir. Yani onun için terbiyenin iç birincisi farkındalık. Kendi
güçlü zayıf yönlerini fark etmesi ve
güçlü yönlerini pekiştirerek, zayıf yön-
lerini eğiterek gidebilmesi. Şu andaki
modern psikolojik yaklaşımda buna öz
bilinç, öz yönetim deniyor.
Şiddet nedir, şiddetin çeşitleri neler-
dir?
Şiddet deyince, mesela şiddetin Arapça
karşılığında darp kelimesi var. Darp
kelimesi bunun içerisinde darbe yapıp
ihtilal yapmak da var. Darp kelime-
sinden zorlama da var. Mesela bir insanı, bir çocuğu bir
odaya hapsetmek bu darp olur. Mesela onu evden çıkar-
mamak bir çeşit darptır. Zorlamak vardır. O kişiye bir sınır
koymak, onun davranışını limitlendirmek vardır. Bu şiddet
olarak kabul edilir mi? İlla fiziksel şiddet anlamında değil.
Duygusal şiddet vardır ve özgürlüğünü kısıtlamak vardır. O
da bir şiddet türüdür. Bu nedenle şiddetten ne anladığı-
mız burada önemli. Fiziksel şiddet anlıyorsak o başka ama
fiziksel değil, ekonomik şiddet var mesela. Maaş, parasını
vermemek, harçlığını vermemek gibi çocuğuna uygulanan
duygusal şiddet var. Onu yalvartmak duygusal şiddettir.
Duygusal ihmal ortaya çıkar. Sevmemek mesela. Çocuğu
büyütürken anne babanın çocuğa sevgi vermesi gerekiyor.
Nasıl midesi için karbonhidrat, protein, ekmek, peynir, zey-
tin verecekse onun duygusal gelişimi için de sevgi, şefkat
vermesi lazım. Bunu vermemesi duygusal ihmali oluşturu-
yor. Duygusal istismar oluşuyor. Hatta bunun ileri yaşlarda
çocukluk travması olarak sonuçlarını görüyoruz. Şiddet,
fiziksel şiddet var. Yani bu fiziksel şiddet, fiziksel istismar
şeklinde oluyor. Çocuğu kemerle dövmek, ateş yakmakla
korkutmak, tokat atmak gibi bunlar fiziksel şiddettir. Bir
de fiziksel ihmal var. Bu da bir şiddettir. Mesela çocuğu aç
bırakmak. Dışarıda kapının önünde bırakmak orda da var.
Bu da bir şiddet türüdür. İhmal kabul edilir. O zaman duy-
gusal istismar var. Yani çocukla duygusal olarak herkesin
içinde alay etmek, onu küçük düşürmek bu duygusal istis-
mardır. Onu iğnelemek, alaycı konuşmak duygusal istismar-
dır. Duygusal ihmal onun hak ettiği duyguyu, psikolojik, duy-
gusal ihtiyaçlarını karşılamamaktır. Hep travma sebebidir.
Bir de cinsel istismar vardır. Cinsel şiddet vardır. Bunların
hepsi şiddet türleridir. Ekonomik şiddette mesela onun
ekonomik gücünü sopa gibi kullanmak. Mesela burada para
gücünü sopa gibi kullanmak, onu terbiye etmek, ekonomik
şiddettir. Sevgi gücünü sopa gibi kul-
lanmak. ‘Seni bunu yapmazsan sev-
mem.’ demek çocuğa duygusal şiddet-
tir. İstismardır bu. Duygusal istismardır.
Sevgi istismarıdır. İşte bunların hepsi
şiddet türleridir.
Narsist kişiler başkalarını anlayamadık-
ları için hak duygusu kendilerine yöne-
liktir. Mesela narsist bir kimse diyelim
gazetede bir haberde okudum. Bir genç
Bağdat Caddesi’nde giderken trafikte
bir şoför arabasının camlarını silerken
onun arabasının kenarına çekmiş. Arabasını toparlamaya
çalışırken geliyor ona çarpıyor ve ölüyor orada. Böyle bir
düz bir arabayla geçerken karakola götürüyorlar hemen. Bir
telaş tutanaklar, polisler vesaire. Herkes bir ferman ediyor
böyle. Onun üzerine çocuk diyor ki, ‘Neden bu kadar tepki
veriyorsunuz? Ölen bir şoför, önünde sonunda bir şoför.’
diyor. Bak görüyorsun hiç empati yok. Yani onun da çocuk-
ları var. O da bir baba, ekmek parası için oralarda çalışı-
yor. O da bir insan. Yani onu bir insan olarak görmüyor ki.
‘Ne olacak? Dünyadan bir nüfus eksildi, ne var ki bu kadar?’
diyor ama kendisine aynı şey yapılsa empati yapamıyor. Bu
tipik narsistik bir örnektir mesela. Bu şiddeti normalleşti-
rir. Onun için dünyadaki şiddet ile narsizm arasında sebep
sonuç ilişkisi var. En büyük narsist, dünyadaki en büyük
savaşa sebep olan yani küresel yirminci yüzyılın en büyük
narsisti kimdir? Hitler’dir. O narsisttir. Irk etnik narsizm yap-
mıştır. Böyle narsistler, yani politik liderlikteki bu narsistler,
‘Ya başarırım ya ölürüm.’ derler. Ölümle savaşırlar. Çok riske
girdikleri için de başarabilirler. Başarırlar. Başarılı olurlarsa
kahraman olurlar, başaramazlarsa hain olurlar. Onun için
birçok narsist tarihte başarılı olduğu için kahraman olmuş-
tur. Birçok firavun vesaire gibi bakın zaman bırakmıştır ama
yaptıkları mesela Neron bir yumurta için bir kasaba yakmış.
Yumurtasını pişirmek için. Zalim, yani Roma’nın zaten şiddet
ve güç kullanarak imparatorluğunu devam ettirmiştir. Roma
imparatorluğunda o çağlarda kadın eşya gibi görüyor. Baba
evinden koca evine veriliyor. Yani Hindistan’da kocası ölünce
o da ölüyor, yakılıyor. İşte bunlar kadını insan gibi görmüyor.
Eşya gibi gören kültür. Hatta Fransız İhtilali döneminde de
kadınlar insan değil mi diye tartışılıyordu düşünün. Öyle bir
dönemde. Yani böyle bir dönemde mesela ilk defa Kur’an-ı
Kerim’de ve Peygamber asr-ı saadette kadına miras hakkı,
hukuk hakkı, yargılama hakkı, boşanma hakkı, seyahat hakkı
gibi insan haklarının birçok özellikleri o zaman verilmişti.
İnsanlık tarihinde kadın haklarında kazanılanlar bir de o
dönemde üç misli daha fazla o haklar kazanılmıştır ama Batı
bunu Fransız İhtilali’nden sonra fark edip almaya başlamış-
tır. Ama ondan önce vardı. Onun için İslam dünyasındaki şid-
det olayları genellikle böyle zayıfı ezme ile ilgili şiddet olay-
ları onaylanmamış şiddetlerdir. Zalimlik olarak kabul edilir.
Adaletin karşılığı zalimliktir. Zalimlik bir narsistlik kişilik özel-
liğidir. Zalimdir bu kişiler. Narsistlerin zalimlik özellikleri var-
dır. Zalim insan kendi dediğini yapmak için insanları sallan-
dırabilir. Şiddet uygulayabilir ve bunu hakkı gibi görür. Hiç
rahatsız olmaz. Vicdanen rahatsız olmaz. Pişmanlık hisset-
mez. Hiçbir şekilde nedamet duygusu hissetmez. Pişmanlık
hissetmez ve bunu hemen unuturlar. Yani hiçbir şekilde mer-
hamet duyguları gelişmemiştir. Yani çıkar ve bunları samimi
olarak yaparlar. Onun için narsizm yükseldikçe zalimlik de
yükselir. Adalet duygusunu en çok bozan kişilik bozukluğu
narsisizmdir. Narsisizmle anti sosyal birleşirse kriminal tipler,
seri katiller ortaya çıkar.
Aile içi şiddetin en büyük sebebi narsist eşlerdir. Eşlerin
narsist olması ya benimsin ya toprağınsın. Bu ne? Narsist
bir söylem bu. Boşanmayı kabul etmiyor, ya benimsin deyip
öldürüyor. Bu narsisizmdir. Başka bir açıklaması yok.
Küresel olarak özellikle ergenlik döneminde şu an pan-
demi narsizm epidemisi diye kitap var. Yani narsisizm sal-
gın halinde arttı. Narsisizm küresel salgın. Bu epidemi pan-
deminin daha küçük olan şeyi. Bütün dünyaya yayıldığın
zaman pandemi deniyor ama epidemi daha lokal salgın-
lardır. Amerika’da narsisizm epidemisi vardır tarzında kitap
yazıldı. Yani artıyor, en çok da gençlerde artıyor. Narsist kişi-
ler kendine akıllı ve yetenekli dedirtmeyi sever. Bu tip kişi-
ler çok çalışırlar. Başarı odaklıdırlar. Başarırım ya da ölürüm
dedikleri için kapital sistem çok seviyor narsisizmi. Çünkü
bunlar kazanırlar, tüketirler. Mesela her gün aynı elbiseyi
giymek istemezler. Sık sık araba değiştirirler. Böyle lüks
peşinde koşarlar ama narsizmin türüne göre. Narsizm eğer
ticari odaklı bir iş odaklı narsistse çok iyi tasarruf yapar.
Ama ticari rekabet içerisinde ölümle rekabet eder. Başarı
odaklıdır onlar. Başarıya ulaşmak için gerekiyorsa tevazu
rolünde oynar gerekiyorsa aynı elbiseyi aylarca giyer.
Hedefine ulaşmak için. Onun için orada narsizmin hedefi
öyle fakat gençlerdeki narsizm farklı seyrediyor.
Gençlerde ve çocuklardaki şiddet artışını önlemek için
anne, baba ve eğitimcilere düşen görev ve sorumluluk-
lar nelerdir?
Gençlerde narsizm tembellik şeklinde ortaya çıkıyor. Birçok
şeyi kolay elde ettikleri için, ‘Ben niye bu kadar çalışayım ki
dünyaya bir defa geldim. Her şeyi tattım.’ diyor. Yani, ‘Her
türlü lezzeti tattım, tadıyorum ama yine de mutlu değilim.’
diyor. ‘O halde niye yaşayayım ki?’ deyip intihar ediyorlar.
Yani narsist bir kimse hep kaygılıdır. Narsist kişiler kaygılıdır-
lar, onlar mutlu değildirler. Mutlu olamamalarının sebebi de
hep beklentilerini, hedeflerinin yüksek olmasıdır. Kendileri
ölmek istemezler. Her şeye hakları olduğunu düşünürler.
Mesela birisi ona selam vermezse niye selam vermedi diye
müthiş rahatsız olur. Mesela trafikte durdururlarsa yani nar-
sist bir kimse yolunu keserse şey diyebilir rahatlıkla.
Geçenlerde trafikte bir videoda gördüm. Genç kızı polis dur-
duruyor. Genç kız; ‘Sen benim babamı tanıyor musun?’ diyor.
O polis de müthiş bir cevap veriyor ona, ‘Niye annen sana
babanın kim olduğunu söylemedi mi?’ diyor. Narsist kişi
şöyle yorumlar; ‘Bak adam benimle dalga geçti.’ der. Hemen
babasına haber verir. Buna ceza verin der. Eğer orada bir
kimse narsizmin farkındaysa, yanlış olduğunu biliyorsa
düzelme ihtimali var. O durumda şöyle der; ‘Böyle demem
doğru değil demek ki. Böyle bir geri bildirim aldım. Bu yan-
lış. Ben bunu neden böyle söyledim, demek ki bundan sonra
böyle söylememem lazım.’ diye sorgular, kendini düzeltir.
Farkındalık oluşur. Kendini düzeltir. Onun için narsistlere
haklı ve gerekçeli hayır demek gerekiyor. Onu demediğimiz
an narsizm büyür. Narsistlerin kişiliğini övdüğümüz zaman
yine büyür. Egoları şişer. Onun için narsistlerin yanlışlarına
sen şu, şu şeyleri güzel yapıyorsun ama bunu yanlış yapıyor-
sun dediğiniz zaman gerekçeleriyle narsist o anda kızar ama
sonradan kabul eder. Onun için narsistler başarılı ise herkes
etrafında da övüyor onu. Narsizm büyür, büyür, kendini yer-
yüzü tanrısı görmeye başlar. Onun için hesap vermeyen bir
narsist yeryüzü tanrısıdır. Yani insan kılığındaki tanrısallaş-
mış, kendini kutsallaştırmış bir bireydir.
Ahlak ile narsizm ilişkisi var mıdır?
“Narsizm soğan, sarımsak gibidir”
Narsizmin bizim kültürümüzdeki kelime karşılığı kibir keli-
mesidir. Narsistik kişilik kelimesi, kibirli kişilik kelimesiyle
birbirine çok örtüşüyor. Yani kibirli kişiler bizim toplumda
kibirli bilinen kişiler aslında bunlar narsisttirler. Gerektiği
zaman mütevazı görünüp davranmaları hiç önemli değil yani.
Narsizmin bir özelliği vardır. Narsizm soğan, sarımsak gibidir.
Yani soğan sarımsaklı yemek yerse istediği kadar ağzını çal-
kalasın, dişini fırçalasın yine de koku alır. Narsistik kimsenin
soğukluğu hemen anlaşılır. Narsist kişiler bulundukları yerde
soğuk düşerler. İnsanlara bakışları, mikro mimikleri, jestleri
hepsi onların o büyüklük, kibirli büyüklük hastalığı, kibirli
davranışını yansıtır. Ama bazı kişiler bunu çok iyi örtebilirler.
Özellikle duygusal sosyal olarak bir hedefe yönelik empati
yapabilen kişiler vardır. Onlar narsizmini kamufle edebilirler,
manipülatif narsistler vardır. Yani gerektiği zaman bunlara
bizim kültürümüzde münafık denir. Münafık kişiler de nar-
sisttir mesela. Münafık kişi aslında iş dünyasında bencildir.
Hedefleri vardır. Kendini iyi kutsallaştırmıştır ama hedefine
ulaşmak için kimlik değiştirir. Bu dürüst olmayan bir narsist-
tir. Onun için münafıklık en kötü ahlaksızlık örneğidir.
Kur’an-ı Kerim’de kafirlikten çok münafık kelimesine vurgu
vardır. Onun için bu münafıklar her masada farklı konuş-
tukları için, her nabza göre şerbet verdikleri için birçok
kimse onları anlayamaz. Geç anlaşılırlar ve insanları zehir-
leyen tiplerdir. Narsistik kişilik toksik kişiliktir. Toksik kişilik,
zehirli kişiliklerdir. Bir kısmı açıktan zehirli olduğu belli olur.
Bazılarının da dışından böyle tatlı tatlıdır, içi acıdır ve bu
kişiler narsistlerdir. Münafık, hane narsistlerdir.
Narsist kişilerin eğitimi nasıldır?
Kişilere öz eleştiri yapma becerisi çalıştırıyoruz. Kendini sor-
gulama becerisi çalıştırıyoruz. Yaşadığı bir olay nedeniyle, ‘Bu
olayın ortaya çıkmasının yüzde kaçından sen sorumlusun,
yüzde kaçından başkaları?’ diye. Kendine karşı da tarafsız
olmayı başarırsa narsizm tedavi eder. Yani kendisine üçüncü
gözle bakmaktır. Mesela bir hâkim yani kendi duygularına
karşı da mahkûma karşı öfkelenebilir fakat, ‘Bu öfkelenme
benim hislerimin ya da geçmiş travmalarımın bir sonucudur.
Burada benim objektif olmam lazım.’ deyip kendine karşı da
tarafsız oluyorsa bu hâkim bence ideal hakimdir. Bilgeliktir.
Narsist değil ahlaklı, namuslu kişi yetiştirmek için öne-
rileriniz neler olur?
“Narsizmin çözümü bilgeliktir.”
Bir insan bilgeleştikçe narsisizmini terbiye eder. Ben şunu
da söyleyeyim. Narsizmin şu an yapay zekâ ortaya çıktı, ben
narsist robotların otonom robotların ortaya çıkacağını düşü-
nüyorum. Narsist otonom robotlar kendi kendine öğrenen
robotlar biliyorsunuz. Bu yapay zekalar bu kişilerin çünkü
öğretilmezse bir robot narsistik bir kişiliği çok güzel yapar.
Çok narsistik, insanları yönlendirecek bilgileri bulup yönlen-
direbilir. İnsanın robotların ortaya çıkmasındaki robotların
etik değerleri bozması ihtimalinin en büyük sebebi robo-
tik narsizmdir. Robotik narsizm ortaya çıkabilir. Bu nedenle
robotlara ahlaki normları öğretmek gerekiyor. Robotlar
rahatlıkla kendi çıkarlarına dünyayı yaşanılmaz hale geti-
rebilirler. Yani onun için robot yazanlar muhakkak onlara
etik anayasa programını yazmaları lazım. Ona doğru gidiyo-
ruz çünkü ciddi şekilde robotlar şey yapacaklar. İnsanların
bilgeleşmesi robotların kötücül olma ihtimalini önleyecek.
Bilgeliği robot yapamaz. Robot kendiliğinden yapamaz. Onu
öğretmek gerekiyor. Şu anda robotlar rekabete odaklı. Daha
çok bilgiye göre de arz talebe göre gidiyor bu robotlar. Ondan
dolayı biz ahlaklı olmayı talep etmedikçe robotlar bir çocuk
gibidir. Ahlaklı olmazlar. Çocuktan ahlaklı olmayı öğretme-
dikçe çocuk ahlaklı olmaz. Bir insandan ahlaklı olmayı bek-
lemedikçe o insan ahlaklı olmaz. Onun için toplumun siste-
min insanlardan ahlaklı olmayı beklemesi gerekiyor ve bunu
eğitmesi, öğretmesi gerekiyor. Bunu öğretmediğimiz zaman
geleceğimizde küresel barış tehlikede demektir.
Bu kıymetli bilgilendirmeleriniz için Milli Şuur Dergisi
okuyucuları adına teşekkür ederim. Mustafa AYDIN
Milli Şuur Dergisi 71. Sayısında yayınlanmıştır.