Rabbimiz bilmediklerimizi öğrenmeyi, öğrendiklerimizi de
hayatımızda uygulamayı bizlere nasip etsin. İslam’ı gerek
fert olarak gerek cemaat (toplum) olarak, gerekse düzen
olarak yaşamayı bizlere nasip eylesin duası ile bu yazımızda
hayatın vaz geçilmezi oyun, spor ve imtihan üzerinde
duracağız.
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir,
1 buyuran Rabbimizin hitabını anlamaya çalışacağız.
Oyun sadece çocukları ilgilendiren gereksiz bir şey değildir.
Bilakis küçük büyük herkesin hayatını ilgilendiren önemli
bir unsurdur.
Şeytanın ifsat unsurlarından biri olup, oldukça önemlidir.
Oyun, Şeytanın insanı ifsatta kullandığı çok önemli bir araçtır.
Anadolu’nun “oyuna gelmek” diye güzel bir sözü vardır.
İşte oyunu bilmez, fark edemezsek oyuna gelir, aldanırız.
Ayrıca malayani (boş, faydasız işler) ile uğraşmak gayeden
uzaklaştıracağı da bilinen bir hakikattir. Gaye nedir?
Müslüman olarak gayemiz dünya imtihanını kazanmaktır.
İmtihanı kazanmayı engelleyen her şey malayanidir, oyun
işte bu malayaninin önemli bir unsurudur.
Bu dersimizde oyuna İslam’ın penceresinde bakmaya çalışacağız.
İslam her konuda, hayatın her alanında hükümlerini açık
bir şekilde ortaya koymuştur, oyun hakkında da. Oyunu hiçe
sayarak oyuna gelmemeliyiz.
Müslümanlığın insana, hayata, dünyaya verdiği önem ile
birlikte oyuna verdiği önemi de öğrenmeliyiz. Çünkü oyun
imtihanın bir parçasıdır. Rabbimiz, insanoğlunu hiç sıkmadan
oyunun içerisinde imtihana tabi tutuyor, unutmayalım.
Bakın Allah dünya hayatını, oyun ile ilişkisini nasıl tarif
ediyor?
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden)
tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl
hayat odur. Bir bilselerdi.2
Allah dünya hayatının tamamını oyun olarak tarif ederken
oyunu hafife almak hayatı, dünya imtihanını hafife almak
anlamına gelir. Bu hataya düşmeyelim. Peki ne yapalım?
Oyunun dünya hayatında, imtihandaki yeri ve önemini kavrayalım,
ona göre davranalım.
İnsan çocukluktan itibaren bu oyunun içerisindedir. Yaşı
ilerledikçe oyunları farklılaşır, oyunlarla ilgili durumu ve
tutumu değişir. Buna bağlı olarak oyunların çeşidi, süre ve
sınırları da farklılıklar göstermektedir.
Büyükler olarak düştüğümüz hatalardan biri ise oyunu
sadece çocuklara mahsus olarak düşünmemizdir. Oysa
oyun her yaşın eğlencesidir, mesele
meşru veya gayri meşru olmasındadır!
Yani, oyunun helal olanı ve haram olanını
bilmeliyiz!
Sporu da oyunun bir parçası olarak ele
almak gerekir. Çünkü sporların önüne
oyun (futbol oyunu vb.) kelimesini de
ekliyorlar! Hatta zaman zaman spor
için; “ne olacak bir oyun işte” cümlesi
kullanılır.
Peki, oyunların çeşitleri nelerdir? Sanal
oyunları nasıl anlamalıyız? Sporun bu
oyunun içerisindeki yeri nedir? Meşru oyun ve sporun ölçüleri
nelerdir? Oyun ve spora ne kadar süre ve hangi zamanı
ayırmalıyız? Gibi sorular doğru cevaplanmalıdır ki hataya
düşmeyelim, ölçüyü kaçırmayalım.
İnsan hayatının her meselesinde kendi ölçüsünü getiren
dinimizin, oyun ve spor hakkında ölçüsü olmadığı düşünülemez.
Üstelik kitabımızda dünya hayatının tamamını oyun
ve eğlence olarak ifade etmiş olduğu bir hakikat iken.
Hükümlerin yeterince bilinmiyor olması, yok olduğu manasına
gelmez. Bilinmemesinin birçok sosyal ve tarihi nedenleri
vardır. Bu dersimizde inancımızın oyun ve spora bakışını
kavramaya çalışıyoruz.
Şartlar ve imkanlar değişmiş olmakla beraber vasıtalar da
değişmiştir. Günümüzün problemlerine günümüzün vasıtaları
ile çözümleri İslam ortaya koymuştur. Bize düşen onları
yerli yerince kavrayıp uygulamaktır.
Allah dünya hayatını oyun ve eğlence olarak tasvir ederken,
“ben sizi bana kulluk edesiniz diye yarattım,” 3 diyor. Bu
oyun ve eğlence içerisinde eşrefi mahlukat olarak insanın
asıl görevini bize anlatıyor, emrediyor.
Tıpkı Hz. Peygamberin daha küçük bir çocuk iken Enes Bin
Malik’i (ra.) görevlendirdiğinde oyuna dalıp gecikmesi üzerine,
arkasından gelip mübarek elleriyle gözlerini kapatarak,
* (adeta çocuklaşarak, onun ruhuna hitap edip ve korkmasını
önleyip) görevini hatırlattığı gibi, rabbimiz de bizlere
oyun ve eğlenceye dalmayalım diye vazifelerimizi ve
emirlerini hatırlatıyor.
Yine Kur’an’ı Kerimde: Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir
eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta
bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri
çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de
bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir.
Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve
hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan
başka bir şey değildir. 4
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun
(konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı
onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle
karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi
‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi,
Biz de bugün onları unutacağız. 5
Allah oyun ve eğlenceyi yaratmış, oyun
ve eğlence ihtiyacını da içimize koymuştur.
İmtihan ile birlikte oyun ve
eğlencenin bir arada anlatılmasının
hikmeti ikisi arasındaki bağdır, yani
oyun ve eğlence ile imtihan iç içedir. İmtihanın çeldiricilerinden
(yanlış seçenekler) biri hatta önemli bir unsuru işte
bu oyun ve eğlencedir.
Oyun ve eğlence olarak yaratılan bir dünya ve ayrıca imtihan
için yaratılan başka bir dünya yoktur. İmtihan ve oyunun
iç içe olduğu gerçeği ile dünyaya ve oyuna bakışımızı
doğru anlamalıyız.
Bu nedenle oyunların tasnifi gereklidir.
Şöyle özetleyebiliriz: Her haramın bir de helal, meşru cinsinden
karşılığı vardır. Zaten imtihan da bu şekilde olmaktadır.
Öyle ise oyunların da helal, meşru olanı ile haram ve
gayrimeşru olanı vardır.
Rabbimiz bahsedilen ayetlerde oyun ve imtihana dikkatimizi
çekerken oyuna aldananların ahirette uğrayacağı kötü
sonuçları da bizlere haber veriyor.
Yine oyunlarda dikkat çekilmesi gereken bir husus da
oyuna (ayırdığımız zaman) verilen süredir. Oyunları sınırlayamayanlar
oyunun tutsağı haline dönüşür. Şeytan onu
adeta yularsız esir alır.
Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslam’a teslim
etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman,
(hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki:
“Allah’ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha
hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” 6
Bu konuda İmam Şafi’nin satranç ile ilgili fetvası nazarı dikkate
alınmalıdır. “Namaza manilik, oyunu haramlaştırır.” **
Demek ki ölçü, namaza yani ibadetlere engel teşkil etmeyecek
meşru oyunları, meşru zaman içerisinde oynayabilmektir.
Yoksa zaman denilen sermaye boşa harcanmış olur.
Biliyoruz ki israf da haramdır!
Gelelim oyunların çeşitlerine. Oyunları genel olarak faydalı
oyunlar, zararlı oyunlar ve zararsız oyunlar olarak
tasnif edebiliriz. Bu tasnif ile beraber çocuk oyunları ve yetişkin
oyunları da bir başka tasniftir. Yine ferdi oyunlar ve
takım oyunları olarak da bir başka tasnif daha vardır.
Günümüzde ise oyun karşımıza bir başka boyutu olarak da
çıkmaktadır; sanal oyun!
Oyun, eğlence ve spor; sözlü ve zihinsel olarak, fiziki ve
sanal oyunlar, ferdi ve takım oyunları gibi çeşitlilik göstermektedir.
Mesela, sözlü oyun ve eğlencelere tiyatro, sinemayı
dahil edebileceğimiz gibi televizyon ve internetteki
eğlence ve oyunlarda da dikkatli olmalıyız. Rabbimiz:
İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan
saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için
sözün ‘boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar için
aşağılatıcı bir azap vardır. 7 Uyarısı ile boş ve isyan içeren
sözlerle eğlencenin meşru olmadığını bize anlatırken,
ahirette doğuracağı sonuçları da şimdiden haber veriyor.
Gaflete düşmememizi istiyor.
Demek ki oyuna karşı çıkmak doğru olmadığı gibi oyun
bilakis bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyacın helal dairesinde giderilmesi
de sevaptır. Aynı zamanda Peygamberimizin Hz.
Aişe’yi (ra.) oyun oynayanları izlemeye götürmesi de bir
delildir. Nitekim:
Hz. Aişe (ra.) anlatıyor: “Ben mescidde oynayan Habeşlileri
seyrederken Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm’ın beni
ridası ile örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal ben seyretmekten
usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi, genç yaşında bir
kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir
edin.” 8
Şöyle bir özet yerinde olur. Oyun yasaklanması gerekmiyor.
Helal oyunlar, sınırı aşmadan, başka günahları barındırmadan,
başta çocuklar olmak üzere her yaşta pekâlâ
oynanabilir. Bir şartla ki ibadetlere mâni olmamak şartı
ile. Çünkü oyun ve eğlenceye dalarak imtihanı kaybetmek,
dünyadaki yaratılış gayemize aykırı olduğu gibi ahirette
azaba uğramamıza neden olur. Allah muhafaza buyursun.
İslam’ın hükümleri hayatın her alanında olduğu gibi oyun
ve eğlencede de basit ve nettir: helal, meşru ve haddi aşamayacak
şekilde oyun ve eğlence! Zararlı değil bilakis her
yaşta bir ihtiyaçtır.
İslam’ın yasakladığı (haramlar) işlerden (fiiller) olmamak
ve bir farzı ortadan kaldırmamak kaydı ile oyun ve spor
meşrudur.
Oyun, zamanın akışı içerisinde çeşitlilik göstermektedir.
Vasıtaların gelişmesi, değişmesi oyunlarda da değişiklikler
göstermekle beraber ölçüler değişmeyecektir. Ölçü helal
ve haddi aşmamaktır.
Haddi aşmamak ise yapılan işin başka bir vazifenin yapılmasını
engellememesidir. Yani oyunda harcayacağımız
süreye dikkat edeceğiz, kumara dönüşmesinden sakınacağız.
İslam’ın açık hükümlerine muhalif olan oyunlardan uzak
duracağız.
Oyunlara dalarak namazın gecikmesine meydan verilmemelidir.
Oyunlar, kumara yol açacak şekilde para ve benzeri bir
menfaat karşılığında oynanmamalı, yani kazanan ve kaybeden
bir şey alma şartını koşmamalıdır.
Oyunlar esnasında kötü sözlerden yalan, gıybet ve küfürden
sakınılmalıdır.
Oyunlardan vaz geçemeyecek kadar müptelâ (bağımlı)
olunmamalıdır.
Bunların dışındaki oyunlar her yaşta insan için süresi ve
sınırları içerisinde oynanabilir. Oyun ihtiyacı giderilebilir.
Aksi durumlar, özellikle çocukların meşru oyunlarının
engellenmesi, insanın ilerleyen yaşlarında başka ruhsal
sıkıntılara neden olabilmektedir. Her ihtiyaç zamanında
ve yeterli miktarda giderilmezse zaman içerisinde başka
mahzurlar doğurduğu da bilinen bir hakikattir.
Bizler bu konuyu ele alırken oyun ihtiyacının meşru olarak
giderilmesi gereğini ortaya koymaya ve günümüzdeki
değişen vasıtalarla nasıl çözülmesi konusuna açıklık
getirmeye çalıştık. Allah isabet ettirsin. Âmin. Yardım
Allah’tandır.
Milli Şuur Dergisi 66. Sayısında yayınlanmıştır.
KAYNAKÇA:
1- En’âm Suresi – 32 . Ayet
2- Ankebut Suresi, 64. Ayet
3- Zariyat Suresi, 56. Ayet
4- Hadid Suresi, 20. Ayet
5- Araf Suresi, 51. Ayet
6- Cum’a Suresi, 11. Ayet
7- Lokman Suresi, 6. Ayet
8- Buhârî, Salât 69, Iydeyn 2,
3, 25, Cihâd 81, Menâkıb 15,
Fezâilu’l-Ashab 46, Nikâh 82, 114;
Müslim, lydeyn 18, (892); Nesâî,
Iydeyn 35, (3, 195).
* https://www.siyerinebi.com/
tr/prof-dr-m-yasar-kandemir/
yavrucugum
** İbn-i Abidin, Reddu’l Muhtar,
c. 12, s. 521